8 Aralık 2013 Pazar

CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA YAVRULARIMIZA ÖĞRETİLEN ATATÜRK MARŞI

 

CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA YAVRULARIMIZA ÖĞRETİLEN ATATÜRK MARŞI
 
“Tanrı gibi görünüyor her yerde
Topraklarda, denizlerde, göklerde;
Gönül tapar, kendisinden geçer de
Hangi yana göz bakarsa: Atatürk.
Babasından önce onun adını...

Öğretiyor oğluna Türk kadını
Ondan aldık yaşamanın tadını
Bahtiyarız, bahtiyarsa Atatürk.”


Halil Bedii Yönetken
 
 


KAZIM KARABEKİR PAŞA'NIN KALEMİNDEN,ATATÜRK


KAZIM KARABEKİR PAŞA'NIN KALEMİNDEN, ATATÜRK'ÜN DİNLERE BAKIŞI...

"Zaman süratle ilerliyor. Milletlerin, toplumların, kişilerin
mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir
dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia
etmek, aklın ve ilmin gelişmesini inkar etmek olur.." M. K.
Atatürk
(Sayfa,159)

"... Arapoğlunun yavelerini Türkoğullarına öğretmek için
Kuranı Türkçeye tercüme ettireceğim ve böylece de
okutturacağım ta ki budalalık edip de aldanmakta devam
etmesinler.."
M.Kemal Atatürk (Sayfa,159)


Yeni yolun açılış merasimi ne zaman ve na tarzda olacağını
merakla bekliyordum. 18 Temmuz’da İslamlığın terakkiye mani olduğunu haykıran Fethi Bey ve arkadaşları bu maniayı nasıl ve ne zaman kaldıracaklardı? Hükümet programı ile mi, yoksa Gazi’nin herhangi bir hamlesiyle mi? Bu bekleyiş uzun sürmedi. Hemen bu akşam (14 Ağustos) heyet-i ilmiye şerefine Türk Ocağı’nda verilen çay ziyafetinde ilk tehlikeli hamle göründü. Şöyle ki: Ziyafete M. Kemal Paşa da, ben de davet edilmiştik. Vekillerden kimse yoktu. Hayli geç gelen M. Kemal Paşa heyeti ilmiyenin şimdiye kadarki mesaisi ile ilgili görünmeyerek “Kur’ân’ı Türkçeye aynen tercüme” arzusunu ortaya attı.

Bu arzusunu ve hatta zorunlu olan sebebini başka muhitlerde söylemiş olacaklar ki, o günlerde bana Şer’iye Vekili Konya Mebusu Hoca Vehbi Efendi vesair sözüne inandığım bazı zatlar şu bilgiyi vermişlerdi: Gazi, Kur’ân-ı Kerîm’i bazı İslâmlık aleyhtarı züppelere çevirtmekarzusundadır. Sonra da Kur’ân’ın Arapça okunmasını namazda dahi men ederek bu tercümeyi okutacak. O züppelerle de işi alaya boğarak aklınca Kur’ân’ı da İslâmlığı da kaldıracaktır. Etrafında böyle bir muhit kendisini bu tehlikeli yola sürüklüyor. Bazı yeni simalardan da söz ettikleri gibi bu akşam da bu fikre mumaşaat eden (beraber olan) bazı kimseler görünce bu tehlikeli yolu önlemek için M.Kemal Paşa’ya şöyle cevap verdim:

- Devlet reisi sıfatıyla din işlerini kurcalamaklığınız içeride ve dışarıdaki tesirleri çok zararımıza olur. İşi ilgili makamlara bırakmalı. Fakat rastgele, şunun bunun içinden çıkabileceği basit bir iş olmadığı gibi kötü politika zihniyetinin de işe karışabileceği göz önünde tutularak içlerinde Arapçaya ve dinî bilgilere de hakkıyla vakıf değerli şahsiyetlerin de bulunacağı yüksek ilim adamlarımızdan mürekkep bir heyet toplanmalı ve bunların kararına göre tefsir mi, tercüme mi, yapmak muvafıktır? Ona göre bunları harekete geçirmelidir. - Din adamlarına ne lüzum var? Dinlerin tarihi malumdur. Doğrudan doğruya tercüme ettirilmek gibi bazı hoşa giden bir fikir ortaya atılınca buna karşı şöyle konuştum:

- Müstemlekeleri İslâm halkıyla dolu olan bu milletler kendi siyasî çıkarlarına göre Kur’ân’ı dillerine tercüme ettirilmişlerdir. İslâm dinine ve Arap diline hakkıyla vakıf kimselerin bulunamayacağı herhangi bir heyet bu tercümeyi, meselâ Fransızcadan da yapabilir. Fakat bence burada maarif programımızı tespit etmek için toplanmış bulunan bu yüksek heyetten vicdani olan din bahsinden değil ilim cephesinden istifade hayırlı olur. Kur’ân’ın yapılmış tefsirleri var, lazımsa yenisini de yaparlar. Devlet otoritesini bu yolda yıpratmaktansa millî kalkınmaya hasretmek daha hayırlı olur. M. Kemal Paşa sözlerime karşı hiddetle bütün zamirlerini ortaya attı:
- Evet Karabekir, Arap oğlunun yavelerini (saçmalıklarını) Türk oğullarına öğretmek için Kur’ân’ı Türkçeye çevirttireceğim. Ve böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler… İşin bir İlim Heyeti huzurunda berbat bir şekle döndüğünü gören Hamdullah Suphi ve Ruşen Eşref: - Paşam, çay hazır, herkes sofrada sizi bekliyor…

Diyerek bahsi kapattılar. Bizler de özel masadan kalkarak sofraya oturduk ve yedik içtik. Fakat İlim Heyeti’nin bütün üyeleri üzüntülü görünüyordu.

Şüphe yok ki, yakın günlere kadar Kur'anı ve Paygamberi her yerde medh ve sena eden ve hatta hutbe okuyan bir insandan bu sözleri beklemek herkese eza veriyordu.


Dün akşamki ağır beyanatın sözde kalmasını hepsi candan diliyordu. Herhangi dini ve ahlaki inkilap zihniyetini, ne ilme ne de ilim adamlarına dayanamayacağına göre,nereden
geldiği belli olmayan bu tehlikeli fikrin fiiliyat sahasına
çıkabilmesi herşeye elverişli bir muhitle, pek yaman
hadiselere yol açacağı herkesi düşündürüyordu.
(sayfa 157-158-159)


16 Ağustos’ta İsmet Paşa ile görüştüm.18 Temmuz’da
teşkilat-ı esasiyye münasebetiyle Fethi Bey ve
arkadaşlarıyla yaptığımız "İslamlık terakkiye manidir"
münakaşasını ve Gazi’nin yakın zamanlara kadar her
yerde İslam Dinini, Kuranı ve Hilafeti meth ve sena ettiği ve
hatta pek fazla olarak Balıkesir'de minbere çıkıp aynı
esaslarda Hutbe dahi okuduğu halde, dün gece heyet-i
ilmiye karşısında Peygamberimiz ve Kur'anımız hakkında
hatır ve hayale gelmeyecek biçimde konuştuğunu anlattım ve bu tehlikeli havanın Lozan'dan yeni geldiği, hakkındaki kanaatın umumi olduğunu da söyledim.
(sayfa 162)

19 Ağustos Pazar akşamı, M.Kemal ve İsmet Paşalar/
Latife Hanım ile birlikte bana akşam yemeğine geldiler.
Keçiören'e giderken sağ tarafta kubbeli köşk denen
mevkide, bol suyu ve büyücek havuzu olan bir köşkte kira ile oturuyordum. İsmet Paşa, Lozan'da iken M.Kemal Paşa,Latife Hanımla birlikte, bir kere daha bana akşam yemeğine gelmişlerdi.

Münakaşayı İsmet Paşa ile ben yaptım. M.Kemal Paşa
sükunetle bizi dinledi. Mustafa Kemal Paşa, Lozan'dan da aldığı hızla, ne İktisat Kongresinin ve ne de heyet i ilmiyenin hazırladığı programlara ilgi göstermeyerek müthiş bir inkilap hamlesi teklif etti. "Hocaları toptan kaldırmadıkça hiç bir iş yapamayız. bugünkü kudret ve prestijimizle bugün bu inkılabı yapmazsak, başka hiçbir zaman yapamayız." İlk Fethi Bey grubundan sonrada M.Kemal Paşa’dan işittiğim bu yeni inkilap zihniyetini İsmet Paşa bir çırpıda tamamlıyordu. Aradaki zaman fasılaları kendiliğinden ortadan kalkarak, bu üç şahsiyetin üç maddelik programları kulaklarımda tekrarlandı.

1) İslamlık terakkiye manidir...
2) Arap oğlunun yavelerini Türklere öğretmeli...
3) Hocaları toptan kaldırmalı...
(sayfa 165)



KAYNAK:

Kitap Adı: Paşaların Kavgası (Kazım Karabekir’in
kaleminden)


Yayın Evi: Emre Yayınları (Cumhuriyet Tarihi Serisi)

 

4 Aralık 2013 Çarşamba

MEVLEVİLER NEY ÇALARAK TOPLUCA MERASİM GEÇİŞİ YAPARKEN



İSTANBUL- 19.YY.SONLARI

MEVLEVİLER NEY ÇALARAK TOPLUCA MERASİM GEÇİŞİ YAPARKEN HALK SEYREDİYOR.


13 Kasım 2013 Çarşamba

İstanbul'a Tarih Boyunca Verilen İsimler



                                                                                   

ConstructionİSTANBUL'A TARİH BOYUNCA VERİLEN İSİMLER Construction

Birkaç yıldan beri elimdeki tüm kaynakları tarayarak, İSTANBUL'un kuruluşundan bugüne kadar almış olduğu isimlerin bir listesini yapmaya çalışmıştım. Sonuçta 165 kadar isim bulup, bunları alfabetik olarak sıraladıktan sonra, İstanbul’a bu isimleri hangi ulusların/devletlerin yakıştırdığını da yanlarına iliştirmiştim. Yıllardan beri dosyanın içinde tozlanacağına, hiç değilse araştırma yapan arkadaşlar çıktığında, onların bu çalışmalarına bir nebze yardımcı olur isteğiyle sitede listeleyeyim dedim ve de aşağıya listeledim bile!...  

ŞEHRE VERİLEN İSİMLER İSMİ VEREN ULUS/DEVLET
Ağrandone -
Alexandre Süryaniler
Aliyona Çekler
Alma Roma Romalılar
Almus Roma -
Alyana Çekler
Anthusa Lâtinler
Antoneinia -
Antonia Antonino Caracalla’ya izafeten
Antonina MS.196’da
Antoninia MS 196’da
Âsitân Osmanlılar
Âsitâne Osmanlılar
Âsitâne-i Aliyye Osmanlılar
Âsitâne-i Devlet Osmanlılar
Âsitâne-i Hümâ Âşiyâne Osmanlılar
Âsitâne-i Pâdişâhî Osmanlılar
Âsitâne-i Saadet Osmanlılar
Âsitâne-i Saadet-Âşiyan Osmanlılar
Âsitâne-i Şâh-ı Cihân Osmanlılar
Astanbul -
Astanbulin -
Atakent 1930’da gerçekleşmeyen teklif!
Augusta Antononia Romalılar, 3.yy
Belde-i Mahruse   -
Beldetü’l-Tayyibe   Arablar
Bilâd’i-Selâse   Arablar: “Üç belde”
Bizantıyye   Arablar
Bizantion   Bizanslılar
Bizantium   Lâtinler
Bozantin   -
Bulin   -
Buzantion   Megaralılar
Buzantiya   -
Büzantion   Megaralılar
Byzans   -
Byzas   -
Cezâre-i Heft Cebel   -
Cizant Kağak Ermeniler
Constantinople   Fransızlar
Constantinopoli   İtalyanlar
Cospoli   Lâtinler/İtalyanlar’dan kısaltma
Çakdurkan   Moğollar
Çar’gorod   Ruslar
Çaregrad   -
Çargrad   Ruslar: “Çar Şehri”
Çarigrad   -
Çezar Kayzer   Doğulular
Darü’l-Hilâfe   -
Darü’l-Hilâfetü’l-Âliyye   -
Darü’l-İslâm   Arablar
Darü’l-Mülk   Arablar
Darü’s Saltanatü’l Âliyye   Türkler
Darü’s Saltanatü’l Seniyye   Türkler
Darü’s-Sâde   -
Darü’s-Saltana   -
Der-Âliyye   Anadolulular
Dergâh-ı Selâtin   -
Der-i Devlet   -
Der-i Devlet-i Âliyye   -
Der-i Saadet   Türkler
Dersâdet   -
Eis Tin Polin   Grekler
El-Farruk   Arablar
Escomboli   -
Esdanbul   -
Estambol   -
Estefanye   Finlandiyalılar
Gosdantnubolis   Ermeniler
Granduye   -
Gûlgûle-i Rûm   Rumlar
Hakanü’l-Bahreyn Osmanlılar
Herakliyon   İsveçliler
Istanbul Osmanlılar
İslâmbol Osmanlılar
İslâmbul -
İstambol Osmanlılar
İSTANBUL Günümüzde
İstanpol -
İstanpolis -
İstanpul Ermeniler
İstefaniye Felemenkler
İstimboli -
İstimpol Ermeniler
İstinbol Ermeniler
İstinbolin Türkler
İstinpol -
İstinpolin Grekler
Kalipolis -
Kanaturye Lehler
Kayser-i Zemin Fars/İran
Konstantin Opol Avusturyalılar
Konstantina el Uzmâ -
Konstantinîyye İranlılar
Konstantinîyye el Mahrusa Arablar
Konstantinîyye el Mevkıyye Arablar
Konstantinîyye’t-ül Mahrusat-ül Mahmiyye Arablar
Konstantinobolis Ermeniler
Konstantinopol Germenler
Konstantinopol Fransızlar
Konstantinopolis Bizanslılar
Konstantinu K’alak Rumlar/Ermeniler
Konstantinu Polis Ermeniler
Konstantinye-i Kûbra Arablar
Kospoli İtalyanlar
Kostin Portekizliler
Kostyantine Grad Rumlar
Kostye Portekizliler
Kunstantinîye   Arablar
Kustantıyniyye Arablar
Mahmiyye-i İstanbul -
Mahrûsa-i İstanbul -
Mahrûsa-i Saltanat Osmanlılar
Mahrûse Türkler
Makarr-ı Saltanat Osmanlılar
Makedonya Lâtinler
Megapolis -
Miklagord İskandinavlar
Miklagrad Vikingler/İskandinavlar: “Mihail’in Şehri
Nea Roma -
Nesa Romes -
Nor Harmn İskandinavlar
Nor-Hromn Ermeniler
Nova Roma Bizans: 5.yy
Pây-i Taht Osmanlılar
Pây-i Taht-ı Saltanat Osmanlılar
Poli Kafkasyalılar
Polis Grekler
Pozanta -
Pozantyam Frenkler
Roma Konstantinum -
Roma Nova -
Sakalye Tatarlar
Secunda Roma Bizanslılar - MS.330
Sitanbul -
Stanbolu -
Stenpolis -
Stimbol -
Stinpol -
Stinpoli -
Stinpolis -
Sultanü’l-Berreyn Osmanlılar
Südde-i Saadet -
Südde-i Saltanat -
Şehir -
Şehr-i Âzâm -
Şehr-i Konstantin Arablar
Taht-ı Rûm Hintliler
Tarigrad Romenler
Tekfûriye Moskovalılar
Tsargorad Ruslar
Tsargorod Ruslar: “İmparator Şehri”
Tsargrod Slavlar
Tsarigrad Slavlar
Urbis İmperiosum -
Urbs -
Ümmüd’d-Dünyâ Arablar
Vezendovar Macarlar
Vizantion Grekler
Vizendovar Macarlar
Vizendovina Yahudiler
Vizendoyne Yahudiler
Yağfurye Frenkler
Yankoviçe Süryaniler
Yeditepe Türkler
Zavegorod Ruslar




Megaralılar’dan itibaren 164 kadar isim yakıştırılan şehrimiz, 165. ve son olarak 29 Mayıs 1453’de, günümüzde kullanılan; "İSTANBUL" adını giydi üzerine... Ve inşallah sonsuza kadar da bu ismini üzerinden sıyırıp atmayacak, bu isimle anılmaya devam edecek!...  

İbrahim Akın KURTOĞLU