24 Eylül 2020 Perşembe

D.PERİNÇEK: "ATATÜRK.DEVRİMİ DİNE KARŞI YAPTI"


 

SON TELGRAFLAR


 

TÜRKİYE HEYKEL VE BÜST SAYISINA GÖRE DÜNYADA BİRİNCİ


 

VEREM SALGINI HAKKINDA


 

İZMİR'DE ATATÜRK'ÜN HEYKELİ KAÇA YAPILMIŞ? 800 BİN LİRET(90 BİN LİRA)


 

NAZIM HİKMET'iN OĞLU MEHMET HİKMET'İN SOYADI NİYE BORZECKI?






 NAZIM HİKMET'iN OĞLU MEHMET HİKMET'İN SOYADI NİYE BORZECKI?


Nazım Hikmet 1902 yılında Selanik’te doğmuş, 1963 yılında Moskova’da ölmüştür. Yani O’nun doğduğu şehirde, öldüğü şehirde Cumhuriyet sınırlarımızın dışındadır.. Annesi Celile Hanım, Babası ise Hikmet Bey’dir.

Nazım’la birlikte 1921 yılında Rusya’ya kaçan Vâlâ Nurettin "Bu dünyadan Nazım geçti" adlı eserinin 32. sayfasında Celile Hanım’ın, büyükbabası olan Mustafa Celaleddin Paşa’nın, BORJENSKİ soyadlı Polonya’lı bir Yahudi olduğunu yazar.

NAZIM HİKMET TÜRKMÜDÜR? ASLEN NERELİDİR? GERÇEK SOYADI NEDİR?

NAZIM HİKMET TÜRKMÜDÜR? ASLEN NERELİDİR? GERÇEK SOYADI NEDİR?

(Pasaportunda soyadı Borjenski yazıyor)

Nazım Hikmet 1902 yılında Selânik'te doğdu. Anne tarafından babası dilci Enver Paşa, asıl adı Konstantin Borjenski olan Polonyalı Yahudi Mustafa Celaleddin Paşa'nın oğludur. Dayısı da General Ali Fuad Cebesoy'dur. 1951'de Moskava'ya kaçmış, akabinde Türk vatandaşlığından ıskat edilince dedesinin memleketi Polonya'ya giderek oranın tâbiiyetine geçmiş ve Borjenski soyadını almıştır.

Nazım Hikmet 1963 senesinde Moskova'da ölmüştür, kabri oradadır.Nazım Hikmet'le ilgili buraya naklettiğim bilgiler tarihen sabit olmuş gerçekler olup, asla uydurma ve kulaktan duyma şeyler değildir. Onun doğum yeri, tarihi, atalarının kim olduğu, Polonya vatandaşlığına geçtiği bütün kaynaklarda aynen yazdığımız gibidir.

Zannedersem sizin kabul etmek istemediğiniz husus büyükdedesinin Yahudi asıllı oluşu ve Nazım'ın Borjenski soyadını alması meselesi. Onun da membaı(kaynağı) Bernard Lewis'in "The Emergence of modern Turkey" isimli kitabının 1961 Londra basımı, sayfa 341'dedir.

”John Buchan’ın ‘Greenmantle’ adlı ünlü romanında Enver Paşa'nın bir Polonya Yahudisi olduğu yazar. Mustafa Celaleddin Paşa’nın oğlu Enver Paşa, Osmanlı Genel Kurmay Başkanıydı.

Lehistan(Polonya) Mektubu:

Sevgilim,dayı kızım,Memed'imin anası,
dedelerimizden biri
1848 Polonya muhaciri.
Belki o güzel Varşovalı kadına, senin
İkizmiş gibi benzeyişin bundandır.
Belki ben bu yüzden böyle sarı bıyıklı,
böyle uzun boyluyum,
oğlumuzun gözleri böyle kuzey mavisi,
Belki de bu yüzden bu ova bana
bizim ovaları hatırlatıyor,
yahud da bu yüzden bu Leh türküsü,
içimde, derinde, yarı aydınlık
uyuyan bir suyu kımıldatıyor.
Lehistan'dan gelmiş dedelerimizden biri,
gözlerinde karanlığı yenilginin,
saçları al kana boyalı.
Uykusuz geceleri Borjenski'nin
benimkine benzer olmalı.
Tıpkı benim gibi o da
çok uzaklarda kalan bir ağacın altında
unutmuş olabilir uykusunu.
Onu da benim gibi deli etmiştir, deli,
her solukta alıp ta memleket kokusunu
memleketi bir daha görmemek ihtimali.

NAZIM HİKMET

”Başarısız 1848 devrimlerinden sonra Türkiye’ye yerleşen ve kendileriyle birlikte Orta Avrupa’nın romantik milliyetçiliğini de getiren Macar ve Polonyalı sürgünler yeni fikirlerin Türkiye’ye girişinde önemli roller oynadılar. İslamı kabul eden MUSTAFA CELALEDDİN PAŞA, (asıl adı Constantine BORZECKİ) 1869’da İstanbul’da ”Les Turcs anciens et modernes” – ”Eski ve Çağdaş Türkler” adında Fransızca bir kitap yazmıştı. Mustafa Celaleddin Paşa bu kitapta, Türklerin etnik olarak Avrupa halklarıyla hısım olduklarını ve ”Touro-Aryan” dediği bir ırka -Ari ırkın Turan kolu- mensup olduklarını ileri sürüyordu. Bu teorilerin amacı, Türklerin Avrupalı tebaalarından ayıran farklılıkların önemini düşürmekti. Kitabın tarih bölümü birçok Avrupalı Türkoloji bilgininin eserlerine dayanan, eski Türk tarihinin bir incelemesini içine alır ve insanlık tarihinde Türk budunlarının büyük rolünü önemle belirtir…”Mustafa Celaleddin Paşa’nın oğlu Enver Paşa, Osmanlı Genel Kurmayı’nın bir üyesi idi.

Modern Türkiye’nin Doğuşu (The Emergence of Modern Turkey)
Bernard Lewis - Türk Tarih Kurumu 1996, 6. Baskı - Sayfa 343
Daha önce okuduğum kitaplardan öğrendiğime göre, 19. yüzyıl Polonya’sında baronluk, düklük, kontluk gibi aristokratik sınıfa ait ünvanlar Hıristiyanların tekelindeydi. Bir Yahudi baron olamazdı. Bir Yahudi kont olamazdı. Bu ünvanlar Polonya’nın kralı veya kraliçesi tarafından yalnız Hıristiyanlara bahşedilebilirdi. Bu durumda KONT olan Konstantin Borzecki’nin Yahudi kökenden gelmesi mümkün görünmemektedir. Kendisi 1849’da Osmanlı’ya sığınan bir LEH soylusudur.”Avusturya ve Rusya’ya karşı 1848’de ayaklanan Macar ve Polonyalıların albaylarından Kont Konstantin Borzecki (Nazım Hikmet’in ana tarafından büyükdedesi) ve diğerleri yenilince, kaçıp Osmanlı İmparatorluğu’nun müşfik kollarına sığındılar. Kendilerini Rusya ve Avusturya’ya teslim etmeyen Devlet-i Aliye’ye ve bu topluma hayran oldular, dinlerini değiştirenler oldu. Borzecki de onlardan biriydi. Mustafa Celaleddin Paşa adıyla, yeni yurdu ve toplumuna hizmet etti. Konstantin Borzecki, maiyetinde çalıştığı Ömer Lütfi Paşa'nın takdir ve sevgisini kazanarak bu paşanın kızı ile evlendi. Istanbul'da Harp Okulu’nda uzun yıllar harita hocalığı yaptı. Türk ulusçuluğu üzerine ilk önemli risaleyi yazdı (Les Turcs Anciens et Modernes).Bu kitabın en önemli tezi, Türklerin ırk olarak Avrupa milletlerinden aşağı olmadıkları, hatta bu milletlere ait medeniyetin bir bölümünün gerçek kurucuları oldukları şeklindedir. Yusuf Akçura, Türkçülük akımının başlangıcını, Mustafa Celaleddin Paşa'nın 1869'da Sultan Abdülaziz'e sunduğu bu kitaba kadar geri götürmektedir. Bu eserinde Mustafa Celaleddin Paşa, Türklerin milli bilincini uyandırmaya çalışıyordu. Celaleddin Paşa’nın ölümünden 50 yıl sonra Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk onun fikirlerini önemseyerek devam ettirmiştir. Atatürk, Mustafa Celaleddin Paşa için "Bu Polonyalı gerçek altından anıta layıktır" diyerek onu takdir etmiştir. Mustafa Celaleddin Paşa, 1869 tarihinde Latin Alfabesinin kabulünü olumlu karşıladığını duyurmuş, kızına Latin harflerle Türkçe mektuplar bile yazmıştır.Mustafa Celaleddin Paşa, (1828-1875) Osmanlı ordusunda Ruslara karşı Karadağ Savaşı’nda savaşırken bir Türk ve Müslüman olarak mirliva (tuğgeneral) rütbesiyle şehit oldu.Pavlus *****************************************************************************NÂZIM HİKMET VE BAĞLAR
Fahri Petek Nazım’ı anlatıyor.

Nazım Hikmet, benim bulgularima göre baba tarafindan kesin Sabetayci bir aileden geliyor. Nazım’in annesinin dedesi bilindiği gibi Polonyali Konstantin Borzecki, sonraki ismiyle Mustafa Celalettin Pasa ve Bektaşi oluyor. Nazım'ın baba dedesi Nazım Paşa. Babası da Hikmet Bey. Hikmet Bey de Bektaşi olarak biliniyor. ittihatçiların adamı, kendisini Almanya’ya konsolos yapmiş ittihatçılar.

Nazım’in anne dedesi Hasan Enver Pasa, aslen Alman olan ve gerçek ismi Karl Detrois olan Mehmet Ali Pasa’nin kızıyla evleniyor ve bu evlilikten doğan kızları da Mehmet Ali Aybar’in babaannesi oluyor.Inter-Türk Forumu’na Yalçin Küçük’ün kitabından alıntı aktarılmış. Tekelistan kitabının, İkinci Bölüm için beşinci ek bölümüdür. Aktarilan ve aktarma esnasında yazılan aralardaki büyük harfli başlıklar kitapta yoktur.
http://f16.parsimony.net/forum28507/messages/17150.htm veya Alternatif Link Yalçin Küçük’ün yazdıklarına bir-iki ilave ve düzeltme yapayım. 1946’da Missorui ile cenazesi getirilen Baydur değil, Münir Ertegün’dür. Ahmet Ertegün’ün babasidir. Ahmet Ertegün, sadece lobici degil, ayni zamanda 500. Yil Vakfi kurucusu üst düzey bir mason ve Sabetaycıdır. Missouri geldiginde su hala söylenen Abanoz sokağının(Genel ev sokağı) boyanması rezillikleri olmuştur. Yalçın Küçük yanlış hatırlıyor.Gazi Yaşargil’in oğlu Can’in ismi Can Yücel’den geliyor. Güler Yücel’in esinin ölümünden sonra anlattıklarına göre, Gazi Yaşargil, Can Yücel’in en sevdiği arkadaşıymış. Yalçin Küçük’ün dostu Hüsnü Göksel eğer Ahmet Ertegün’ün enistesiyse yani Münir Ertegün’ün damadıysa, Yalçın Küçük dostunun ismini çok sevdiği isim-bilimle bir incelesin, sonra da ABD kariyerine de bir baksın bakalım.Ayrica bir sözlük ve bir isim kökenleri kitabıyla kitap yazınca çok eksik bir arastırma oluyor. Umarim cezaevinden çıktığı için çok daha iyi araştırmalar ortaya koyar.Benim de çok sevdiğim, Yalçın Küçük’ün de hakkında onlarca araştırma yazısı yazdığı Nazim Hikmet’in Sabetaycı olduğunu anlamamıs Yalçin Küçük. Üstelik Tekelistan’da da bahsettigi ve yakından tanıdığı Nazım’in eşi Nüzhet Hanım’ın da Sabetaycı olduğunu anlamamış. Nazım'in son esi Vera'yi bilmiyorum ama diger bütün esleri de Sabetaycıdır.

Bu konuda yazdığım ve forumlarda yayınlanmayan, Nüzhet Hanım'ın eşiyle ilgili bu açıdan ilk defa yazılan bilgilerdir bunlar, yazımı aşağıya alıyorum.

Beyazit’ta Elif isminde bir sahaf dükkani var. Orada yasli, tonton bir adamcagiz (Aslan Kaynardag) kendi kitaplarini da diger kitaplarla birlikte satmaya çalisir. Felsefeci ve Sair (Eski komunistlerden) Aslan Kaynardag’in "Felsefecilerle Söylesiler" isimli kitabina baktigimizda Macit Gökberk ve Vehbi Eralp’in Sabetayci olduklarini anlarsiniz (Selanikli ve Feyziye Mektebi mezunuymuslar).
Macit Gökberk, Feyziye Mektebi’nde kendisini en çok etkileyen hocalari sayarken Mehmet Servet Berkin ismini veriyor. Bu ismi taniyorum çünkü bu konuda bir yazi yazmistim (Mavi Gözlü Dev'e Dair)http://www.sosyaldemokrasi.org/edebiyat.html ve onu da asagiya aliyorum. Servet diye geçiyor bu isim ve Nazim Hikmet’in esi Nüzhet Hanim’in kocasidir. Nazim’in diger esi Piraye Hanim (Memet Fuat’in annesi) Nazim’dan önce Vedat Örfi ile evliymis. Münevver zaten dayisinin kizi ve Münevver Hanim’in ilk kocasi Ressam Nurullah Berk. Berk ya da Berg yazilabiliyor ve Ibranice da demek.Nazim Hikmet'in " Mavi Gözlü Dev, Minnacik Kadin ve elleri" isimli siirinde kimi yerdigi pek bilinmez. Piraye öldükten sonra da bu konuda bir tartisma olmustu.
Nüzhet Berkin, Nazim Hikmet' in ilk esidir. Yalçin Küçük' ün iddiasina göre de sevdigi tek kadindir. (El Kitabi, Yalçin Küçük) . Bu iddia dogru mudur, bilinmez; ama Nazim' in Nüzhet Hanimi çok sevdigi belli olmaktadir.
Nüzhet Berkin ile Nazim Hikmet' in tanisikliklari Istanbul'dan komsu çocugu oldugu döneme dayaniyor. Zaman içinde Nüzhet Hanim ablasi ve enistesi ile birlikte Tiflis' e yerlesir. Yillar sonra burada tekrar karsilasirlar. Nazim o yillarda Moskova' da KUTV Üniversite'sinde ögrencidir. Nüzhet Hanim da Moskova' ya, biraz da Nazim' in da israrlari sonucu okumaya gider.
Nazim ile Moskova' da evlenirler. Nüzhet Hanim saglik sorunlari yüzünden Bakü' ya gider; bir süre sonra Nazim da gelir. Nüzhet Hanim' in Istanbul' da tedavi olmasi gerektigine karar verirler ve Nüzhet Hanim Istanbul' a gider.
Nüzhet Hanim, kisa bir tedavi (bes-alti ay) sonrasi iyilesince bir daha Nazim' in ailesine görünmez olur. Nazim uzun süre Nüzhet Hanim' dan haber alamaz ve Istanbul' a gelir. Nüzhet Hanim, Nazim Hikmet ile ayrilma sürecindeyken, bir gece tiyatroda karsilasirlar ve Nüzhet Hanim, Nazim' i görmezlikten gelir.Hikmet, Nüzhet Hanim için iki yergi siiri yazmistir. Bu siirlerdeki "erkek" ve "cinsiyetçi" tavir dikkat çekicidir.
Gövdemdeki Kurt isimli siirin neden yazildigini Nüzhet Hanim -kendince- söyle anlatiyor : "... Nazim çok kiskançti. Nazim' in bir arkadasi vardi, Dagistanli bir genç. Bir ders arasinda Nazim, hocayla bir seyler konusurken biz disaridaydik. Dagistanli genç bir seyler anlatti, ben de güldüm. Bu sirada Nazim bize dogru gelirken, gülüsümü duymus, o Dagistanli gençle sohbet edisim onu çileden çikarmis."
(Nazim Hikmet' in Bilinmeyen Iki Siir Defteri, Kemal Sülker, Yazko Yayinlari, 1980)GÖKYÜZÜ **************************************************************************
MEHMET ALİ PAŞA’NIN TORUNU MEHMED NÂZIM RAN


http://www.yasayanbursa.com/12_M_Ali_Yilmaz.html Nazım’ın kimliğini kendi şiirinden okuyunuz !


istanbul'un nazım planı


1827 yılında Almanya'nın Brandenburg kentinde, Karl Detroit adında bir çocuk dünyaya gelir.


Babası müzik öğretmeni olan Karl Detroit, aile içinde baş gösteren huzursuzluklardan ötürü bir Fransız yetimhanesine gönderilir.
Gemilerde miço olarak çalışma belgesini eline alır almaz, Hamburg Limanı'ndan kalkan bir gemiyle istanbul'a doğru yola koyulduğunda henüz 12 yaşındadır.
Gemi İstanbul'a geldiğinde denize atlayan Karl Detroit, Kız Kulesi'ne doğru yüzmeye başlar. Kendisini kurtaran Kız Kulesi bekçisine, "gemiye geri dönmek istemediğini" anlatır.


İki ülke arasında küçük bir politik sorun yaratmış olsa da, dönemin Dışişleri Bakanı konumundaki Sadrazam Ali Paşa'nın sevgisini kazanıp, himayesine girer.
Harbiye'de okutulan çocuğa "Mehmet Ali" adı verilir.


Yıllar, 12 yaşında Kız Kulesi'ne yüzen çocuğu, Kırım Seferi ve Bosna, Karadağ savaşlarından sonra II'nci Abdulhamit döneminde "Paşa" ünvanına taşır.
Mehmet Ali Paşa 1878 yılında imzalanan Berlin Antlaşması'nda Osmanlı'yı temsil eden üç kişiden biridir!.. Berlin Antlaşması'nda Hıristiyan cemaatlere hak tanınmasıyla gerici çevreler, halkı Mehmet Ali Paşa'ya karşı "sizi gavura bu sattı" diye kışkırtır...


Ve, Mehmet Ali Paşa, Arnavutluk'ta linç edilir!
Aynı zamanda şair olan Mehmet Ali Paşa, kısa bir dönem gittiği Magdeburg'daki okulunu ziyaret ettiğinde şeref defterine bir şiir yazar ve bu şiir sonradan, gazetelerin birinde yayınlanır.


Saray ressamı Anton Von Warner, Mehmet Ali Paşa için şunları söylemiştir:
"Şiirlerini Almanca, Fransızca, Yunanca, Farsça ve Arap dillerinin tümünde aynı maharetle kaleme alabilen bir şair."
Çocukluğunda Kız Kulesi'ne sığınan Mehmet Ali Paşa'nın dört kızından biri olan Leyla Hanım'ın da bir kızı dünyaya gelir: "Celile Hanım" Ve Celile Hanım'ın bir oğlu olur: 
"Nazım Hikmet"


Aktaran Yılmaz Demir **********************************************************

 http://webcache.googleusercontent.com/search...

https://www.facebook.com/notes/%D8%B3%D9%84%D9%8A%D9%85-%D8%AA%D8%A7%D9%86%D9%8A%D9%8A%D9%84%D8%AF%D9%8A%D8%B2/naz%C4%B1m-hikmetin-babas%C4%B1-konstantin-borjenskidilci-enver-pa%C5%9Fa-polonyal%C4%B1-yahudi-must/1112221962155139/ 


 

ATATÜRK’ÜN NAZIMIN ŞİİRİNİ DİNLEDİĞİNDE SÖYLEDİKLERİ...


 ATATÜRK’ÜN NAZIMIN ŞİİRİNİ DİNLEDİĞİNDE SÖYLEDİKLERİ...


Nazım’ın oldukça basit piyesleri, yoldaşı Ertuğrul MUHSİN’ in sayesinde Şehir Tiyatrolarında gösterime girince bu durum Nazım’a hem para hem de şöhret kazandırmıştı. Üstelik Nazım’ın şöhreti Atatürk’e kadar ulaşmıştı. Atatürk’te Nazım adına yapılan bu geniş reklam ve propagandaya pek iltifat etmediği için: "şunun şiirlerini bir de kendi ağzından plağa alın, getirin bakayım" talimatını verdi. Nazım’ın Hazer ve Salkımsöğüt adlı şiirleri kendi sesinden plağa kaydedilip ATATÜRK’ e getirilmiş, ATATÜRK bu şiirleri dinledikten sonra aynen: "BU ŞİİRLERDE TÜRK MİLLETİNİN HAYATINA KASTEDEN BİR BOMBA VAR" demişti. Atatürk ona ilk notu vermiş, şiirlerinin muhteviyatındaki korkunç maksadı anlamış olmasına rağmen, Atatürk’e yakın olmaya çalışanlar, Atatürkçülüğü kimseye bırakmayanlar, ATATÜRK’ ün bu beyanından sonra bile Nazım balonunu şişirmeye devam etmişlerdir..

NAZIM ATATÜRK’E DE SÖVÜYORDU...

Nazım’ın 28 Kanunsani başlıklı şiiri dikkatle okunduğu zaman her hareket ve her hadisede Atatürkçülük’ten bahseden, bizdeki komunistlerin aslında Atatürk’ün adını bir maske, hatta bir cankurtaran simidi gibi kullandıkları daha iyi anlaşılır.. Nazım’ın ilk ve açık komunist propaganda yapan şiirine birlikte gözatalım...
.........
Trabzon’dan bir motor açılıyor
Sahilde kalabalık
Motoru taşlıyorlar
Son perdeye başlıyorlar
BURJUVA KEMAL’ in omuzuna binmiş
KEMAL KUMANDANIN kordonuna
Kumandan kahyanın cebine inmiş
Kahya adamlarının donuna
Uluyorlar
Hav... hav... hak... tü
............
Nazım Hikmet görüldüğü gibi komunist Mustafa Suphi, Etem Nejat ve arkadaşlarının Trabzon açıklarında motorlü kayıkta öldürülüşlerinden dolayı büyük bir kin içinde .

NAZIM HİKMET VATAN HAİNİ Mİ, VATAN ŞAİRİ Mİ?


NAZIM HİKMET VATAN HAİNİ Mİ, VATAN ŞAİRİ Mİ?


Nazım Hikmet 1902 yılında Selanik’te doğmuş, 1963 yılında Moskova’da ölmüştür. Yani O’nun doğduğu şehirde, öldüğü şehirde Cumhuriyet sınırlarımızın dışındadır.. Annesi Celile Hanım, Babası ise Hikmet Bey’dir.

Nazım’la birlikte 1921 yılında Rusya’ya kaçan Vâlâ Nurettin "Bu dünyadan Nazım geçti" adlı eserinin 32. sayfasında Celile Hanım’ın, büyükbabası olan Mustafa Celaleddin Paşa’nın, BORJENSKİ soyadlı Polonya’lı bir Yahudi olduğunu yazar. Yine aynı eserin 33. sayfasında ise Nazım’ın anneannesinin büyük dedesi olan Müşir Mehmet Ali Paşa’nın da Fransız asıllı bir protestan olduğu kaydedilmektedir. 8 Şubat 1977 tarihli Y.MİLLİ MÜCADELE dergisi bakınız Nazım Hikmetin kimliği hakkında neler yazıyor:

"Aslen bir Yahudi. Anne tarafından büyük dedesi Ferit Mustafa Celalettin Paşa, asıl adı Konstantin BORJENSKİ olan bir Polonya Yahudisi. Baba tarafından büyük dedesi Mehmet Ali Paşa ise Fransız kökenli olup; protestan mezhebine bağlı Magdeburg’lu Y.MİLLİ MÜCADELE dergisi bakınız Nazım Hikmetin kimliği hakkında neler yazıyor:"Aslen bir Yahudi. Anne tarafından büyük dedesi Ferit Mustafa Celalettin Paşa, asıl adı Konstantin BORJENSKİ olan bir Polonya Yahudisi. Baba tarafından büyük dedesi Mehmet Ali Paşa ise Fransız kökenli olup; protestan mezhebine bağlı Magdeburg’lu Karl de Trois soyuna mensup.." Bu gerçek Nazım Hikmet tarafından bir şiirinde şöyle teyid edilmiştir:

Lehistan’dan gelmiş dedelerimden biri...
Göğsümüzü kabartmıyor değil
Dedelerimden birinin lehli oluşu...

NAZIM’A SAHİP ÇIKANLAR

Moskova’da ziyaret ettiği bir sanat okulunun hatıra defterine "Moskova uyanan dünyanın yeni Kabe’sidir. Ben yaptığım bu hac’da yeni imanımın ışıklarını buldum " yazarak komunistliğini Rusya’da tescillettiren Ertuğrul MUHSİN yaşadığı dönemde şüphesiz Nazım’ın en büyük hamisiydi.. Kafatası, Unutulan Adam gibi sonunda yasak kitaplar arasına giren eserler Ertuğrul MUHSİN’ in marifetiyle Şehir Tiyatrosu sahnelerinde günlerce oynamış, o zamanın tek film şirketi olan "İpek Film" Stüdyosunda da Nazım’a vazife verilmesi yine Ertuğrul Muhsin’in tavassutu ile olmuştur.. Nazım’ın hamiliğini yapanlar, O’nun moskovadan azgın bir komunist olarak döndüğünü bilmiyorlar mıydı?

ATATÜRK’ÜN NAZIMIN ŞİİRİNİ DİNLEDİĞİNDE SÖYLEDİKLERİ...

Nazım’ın oldukça basit piyesleri, yoldaşı Ertuğrul MUHSİN’ in sayesinde Şehir Tiyatrolarında gösterime girince bu durum Nazım’a hem para hem de şöhret kazandırmıştı. Üstelik Nazım’ın şöhreti Atatürk’e kadar ulaşmıştı. Atatürk’te Nazım adına yapılan bu geniş reklam ve propagandaya pek iltifat etmediği için: "şunun şiirlerini bir de kendi ağzından plağa alın, getirin bakayım" talimatını verdi. Nazım’ın Hazer ve Salkımsöğüt adlı şiirleri kendi sesinden plağa kaydedilip ATATÜRK’ e getirilmiş, ATATÜRK bu şiirleri dinledikten sonra aynen: "BU ŞİİRLERDE TÜRK MİLLETİNİN HAYATINA KASTEDEN BİR BOMBA VAR" demişti. Atatürk ona ilk notu vermiş, şiirlerinin muhteviyatındaki korkunç maksadı anlamış olmasına rağmen, Atatürk’e yakın olmaya çalışanlar, Atatürkçülüğü kimseye bırakmayanlar, ATATÜRK’ ün bu beyanından sonra bile Nazım balonunu şişirmeye devam etmişlerdir..

NAZIM ATATÜRK’E DE SÖVÜYORDU...

Nazım’ın 28 Kanunsani başlıklı şiiri dikkatle okunduğu zaman her hareket ve her hadisede Atatürkçülük’ten bahseden, bizdeki komunistlerin aslında Atatürk’ün adını bir maske, hatta bir cankurtaran simidi gibi kullandıkları daha iyi anlaşılır.. Nazım’ın ilk ve açık komunist propaganda yapan şiirine birlikte gözatalım...
.........
Trabzon’dan bir motor açılıyor
Sahilde kalabalık
Motoru taşlıyorlar
Son perdeye başlıyorlar
BURJUVA KEMAL’ in omuzuna binmiş
KEMAL KUMANDANIN kordonuna
Kumandan kahyanın cebine inmiş
Kahya adamlarının donuna
Uluyorlar

Hav... hav... hak... tü
............
Nazım Hikmet görüldüğü gibi komunist Mustafa Suphi, Etem Nejat ve arkadaşlarının Trabzon açıklarında motörlü kayıkta öldürülüşlerinden dolayı büyük bir kin içinde .......

NAZIM’IN MOSKOVA HAVA LİMANINDA VERDİĞİ BEYANAT

Nazım Moskova’ya indiğinde kendini karşılayanlara ve Rus resmi haber ajansı İNTER TASS’ a aynen şu şekilde konuşmuştur: "O kadar bahtiyarım ki! Ben bütün hayatımı, idealimi, aşkımı bu muazzam şehre borçluyum. BEN SOVYETLER BİRLİĞİNİN ÇOCUĞUYUM. Bugün memleketimin halkı Amerikan Emperyalistlerinin elinde esirdir. Türk Halkı Amerikan üniforması giydirilerek Kore’ye kaatil olmaya gönderilmektedir. Stalin benim için çok mühimdir. Gözümün ışığı, fikirlerimin kaynağıdır. BENİ STALİN YARATTI.. Her şeyimi ona borçluyum.."

NAZIM’IN AHLAKI

Nazım Hikmet ensest (aile içi cinsel ilişki) ilişkileri savunan meşhur sapık SİGMUND FREUD’ u fazla okuduğunu ve O’nunla çoğu konuda paralel düşündüğünü yakın dostlarına söyleyebilmiştir. Nitekim Nazım annesinden bahsederken:

"Annemin gençliğini çok iyi hatırlıyorum. Aşık olduğum ilk kadındır. Freud’u okudunuz mu? Hayranı değilim fakat doğru gözlemleri var. BEN KENDİ ANNEME AŞIKTIM. Şaşılacak kadar güzel kadındı" demektedir. Herhalde cinsel sapkınlığı olmayan hiçkimse annesi için bu tabirleri kullanmaz...

SON SÖZ

1951 yılında Türk vatandaşlığından çıkarılan komunist Nazım için yapılan kampanyalar şüphesiz ilk değildir ve son da olmayacaktır.. Günümüzde de bu tür kampanyalar devam etmektedir.. Geçmişte Ankara’nın CHP’li Belediye Başkanı Vedat DALOKAY, terörist Deniz GEZMİŞ’ in mezarından aldığı toprağı Moskova’ da Nazım Hikmet’in mezarına koyarak bu işin siyasiler içindeki yolbaşçısı olmuştu..

Geçmişte de, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Eski Başkanı FAZİLET PARTİLİ ALİ MÜFİT GÜRTUNA yaptığı Moskova ziyaretinde NAZIM HİKMET BORJENSKİ adlı bu YAHUDİNİN mezarı başında dua ederek (!), Nazım Hikmet’in mezarını İstanbul’a getireceğini ve ona anıt mezar yaptıracağını söyleyerek O’nun üzerinden siyasi rant sağlamaya çalışmıştır.

Ve nihayet "iade-i itibar" olarak algılanan Türk Vatandaşlığına iadesi de gerçekleşti.

Son sözü ben değil ORHAN SEYFİ ORHON söylesin..

"BU MİLLET ÇOK ESKİ BİR TARİHTEN GELMİŞ, EN ÇETİN MÜCADELE İÇİNDE SAVAŞMIŞ, YOK OLMAMIŞ, HÜR YAŞAMIŞTIR. GENE ÖYLE OLACAKTIR. HİÇ BİR KOMUNİST ŞAİR BUNU DEĞİŞTİREMEZ. ORTADA TABİR YANLIŞI VAR. HÜRRİYET REJİMLERİNDE BU TÜRLÜ ŞAİRLERE VATAN ŞAİRİ DENMEZ, VATAN HAİNİ DENİR!"

KAYNAKLAR:

1-Nazım Hikmet vatan haini mi , vatan şairi mi?
2-8 Temmuz 1976 tarihli Vatan Gazetesi (Şen olasın Nazım Hikmet- Aziz Nesin)
3-1976 tarihli YENİÇAĞ dergisi Nazım Hikmet Özel sayısı (TDKP’ nin Doğu Almanya’ da yayınlanan bülteni)

BİR GAZETENİN İSMET İNÖNÜ İÇİN YAZDIKLARI SÖZLERE BAKIN.


 BİR GAZETENİN İSMET İNÖNÜ İÇİN YAZDIKLARI SÖZLERE BAKIN.

21 Eylül 2020 Pazartesi

Çanakkale kahramanlarının çarıkları eşsiz zaferi anlatıyor


Çanakkale kahramanlarının çarıkları eşsiz zaferi anlatıyor.

Yukardaki ilk fotoğraf ilk kez ODTÜ Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Bülent Yılmazer tarafından Çanakkale Zaferi'nin 90. Yılı etkinliklerinde yaptığı sunumla kamuoyuna sunuldu. Fotoğrafı Çanakkale'de Osmanlı ordusu adına pilot olarak görev yapan Emil Meinecke'ye ait bir fotoğraf albümünden aldığını belirten Yılmazer albümde fotoğrafın altında da "Türk askerlerinin gururu 1915" yazdığını kaydetti. Büyük ilgi gören fotoğraf poster yapılarak çoğaltıldı ve "Çanakkale Hava Savaşları" isimli bir kitapta kullanıldı.

Çanakkale kahramanlarının çarıkları eşsiz zaferi anlatıyor

Adını tarihe altın harflerle yazdıran Çanakkale Savaşı'nın hangi zorluklara karşın kazanıldığını, Türk ve düşman askerlerinden geriye kalan ayakkabı, giysi ve teçhizat tüm açıklığıyla yansıtıyor.

Türk askerlerinin kullandığı çarıklar, Çanakkale'deki resmi ve özel müzelere gelen ziyaretçilere duygusal anlar yaşatıyor. Düşman askerlerinin ise şu an bile kullanılabilir vaziyetteki elbiseleri ve ayakkabıları, teçhizat yönünden avantajlı olduklarını anlatmaya yetiyor.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Halil Ersin Avcı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Çanakkale Savaşları sırasında müttefiklerle Türk askeri arasında her alanda olduğu gibi giyim kuşam ve teçhizat konusunda da ciddi farkların bulunduğunu söyledi.

"Bazen yalın ayak savaştılar"

Türk askerinin çarıkla hatta bazen yalın ayak savaştığını anlatan Avcı, İngiliz subaylarının kaliteli deriden yapılan çizmelerinin ve her türlü koşulda kullanılabilecek ayakkabılarının olduğunu belirtti.

Avcı, Çanakkale Savaşı'nın dünyadaki bütün harp akademilerinde ders olarak okutulduğunu hatırlatarak, şöyle konuştu:

"Çanakkale Savaşları sırasında havacılık teknolojisi yeni gelişmişti. Bugünkü gibi savaş uçakları yoktu, bomba ya da patlayıcıların tamamı uçaktan elle atılıyordu. Patlayıcının dışında bizim 'çivi' dediğimiz, halk arasında 'topuk delen', 'topuk patlatan' denilen yıldız şeklinde dört köşesi olan çiviler atıyorlardı. Buradaki amaç, çivilerin yere düşerken askerlerin kafasına saplanmasıydı. Askerlere ciddi zarar veriyordu. Çivi yere düştükten sonra devrilmediği için askerlerin ayaklarını yaralıyordu."

"Bunlara rağmen zaferi kazanmış olmaktan gurur duymalıyız"
Ayağında çarık olan Türk askerinin bu tür çivilere karşı son derece savunmasız kaldığını vurgulayan Avcı, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Düşman askerlerinin ayaklarında ise muntazam ayakkabı ve çizmeler vardı. Bugün müzelere gidip Türk askerlerinden kalan eşyalar ile düşman askerlerinden kalan eşyalara baktığımızda aradaki teçhizat farkını görmemiz mümkün. Bir uçağın önünde kılık kıyafeti bakımsız gibi görünen 2 askerin fotoğrafı paylaşılıyor. Bunlar 'yalan' diyemeyiz, bunlardan utanmamalıyız. Aslında bunlara rağmen zaferi kazanmış olmaktan gurur duymalıyız."

"Onların bizi küçümsemesini avantaja dönüştürmüşüz"
Avcı, yapılan araştırmalarda müttefik güçlerin Türkleri küçümsediğini gördüklerini belirterek, "Bütün İngiliz raporlarında bizi küçümsediklerinin kaydı var. Biz aslında onların bizi küçümsemesini avantaja dönüştürmüşüz. Çanakkale Savaşı, bizim (ecdadımızın) gayretimiz, iman, inanç ve azmimiz neticesinde onların güçlü top ve silahlarına rağmen kazanılmış." ifadelerini kullandı.


https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/canakkale-kahramanlarinin-cariklari-essiz-zaferi-anlatiyor/803205?fbclid=IwAR0QMdTen1TZA8oYAgf3z9lVZYx4dp0UhYfQmG34Ll5sHJE3mnAq6uw03ho


10 Eylül 2020 Perşembe

MASON NİZAM DURUŞU - ASKERİYEDEKİ MASONLAR


SOLDAKİ İKİ ASKER SAĞ ELLERİNİ MASONLAR GİBİ YARIM OLARAK CEKETİN İÇİNE SOKMAMIŞLAR.