20 Temmuz 2020 Pazartesi

CENAZESİ FRANSA'DA 10 YIL MORGDA BEKLEYEN SON OSMANLI HALİFESİ



CENAZESi FRANSA'DA 10 YIL MORGDA BEKLEYEN SON OSMANLI HALiFESi

18 kasim 1922 Yılında halife seçilen Abdülmecid Efendi, Cumhuriyet sonrasi 3 Mart 1924 Yılında ani bir kararla, 17 kişilik ailesiyle birlikte sürgüne gönderilmek üzere akşam Dolmabahçe sarayına, dönemin İstanbul emniyet müdürü polislerle gelir; Mübarek O esnada Kuran'ı Kerim okumaktadır. Müdür ve polisler odaya girer "45 dk zamanınız var.

Hazırlanın sürgüne gönderiliyorsunuz" derler.
itiraz etsede, Emrin Ankara'dan geldiği anlatılır.
Mübarek,okumakta olduğu Kuran'I Kerimi kapatır, Ellerini Semaya kaldırarak,

"Allah'ım görüyorsun uğruna can ve cananlar verdiğimiz Vatanımdan sürgün ediliyorum, Gurbet ellerde ölürsem, beni Peygamber Efendime komşu eyle"
der ve apar topar ailesiyle birlikte hazırlanırlar, yine Apar topar Haydarpaşa Tren garına getirilirler, Önce Belçika ordanda Fransaya gönderilir.

Abdulmecid Efendi Fransa'da Müslümanlarla Camilerde buluşur, Müslümanlar üzüntülerini dile getirirler hürmet ve izzette bulunurlar, Çaresizliklerini bildiklerinden yardım etmek isterler ama Abdulmecid efendi asla kabul etmez.

Haydarabad Nizamı (Pakistan) Osman Han, Halifemize yardım etmek ister fakat kabul görmeyince, O dönem genç bir kız olan Darüşşevar sultanı büyük oğlu Azam Cah için ister.
Buradaki önemli detay şayet dünür olursak yardım edebilirim düşüncesi.

Müslümanların ricası üzerine kızını Haydarabad Prensine verir ve dünür olurlar. Yine yardımları kabul etmez.
Mübarek ve ailesi uzun yıllar Fransa'da yaşar çok yokluklar çekerler,1944 yılında hastalanır. Hasta yatağında Ölünce Vatanına,Türkiye'ye Defnini vasiyet eder,uzun sürmez vefat eder.
Kızı Darüşsevar Sultan Haydarabad prensiyle evli olmasından dolayı Pakistan vatandaşıdır ve Türkiye'ye rahat girebilmektedir. Babasının vasiyetini yerine getirebilmek için (Özellikle inönü’ye) Defalarca Türkiye'ye gelir ve yetkililere yalvarır.

Hatta Bulgaristan sınırından Türk tarafına girişe defnedelim dönüp gidelim diye yalvarır. Ama asla izin verilmez.
Bir umut diye tam 10 yıl yani 1944 ile 1954 Yıllarında Türkiye'ye defni için Fransa'da morgda bekletilmistir. Fakat Türkiye’ye defnedilme vasiyeti kabul edilmez.

Daruşsevar Sultan Hem umre, Hemde Babasının 10 yıldır Morgda bekleyen cesedinin defni için Suudilerden,Türkiye Hükümetine girişimde bulunup bu konuda yardımcı olmalarını ricaya gider, Sudiler talebi kabul ederler ve hemen Türk Hükümeti ile irtibata geçip durumu ve talebi iletirler, Ama malesef talep kabul görmez.
Suudi‘lerde Bu duruma çok üzülür,Mübarek zatın, Arabistan topraklarına defnedilmesini kabul ederler.

Morgdan alınan cesed Arabistana getirilir.

O Dönemin Suudi yetkilileri Peygamber Efendimizin ailesinin ve sahabelerin Kabristanı olarak bilinen Cennet-ül baka(Cennet bahçesi) Mezarlığına defnedilmesini isterler ve buraya defin edilir. Böylece son halifenin duası kabul olur ve Peygamber efendimize komşu olur.

Tam 10 yil Türkiye’ye defnedilmek icin morgda bekletmek. Evladlar için vefa borcu,hükümet için züldü.

Gelelim Darüşşevar Sultan’a ,Onda Türkiye'ye dair kalan tek Hatıra giderken sarayın bahçesinden Oynamak için aldığı bir taş...
Bu taşı ölene kadar saklamıştır.

Darüşşevar Sultan, aynı zamanda önemli bir ressam olan babası Halife Abdülmecid Efendi’ye de ilham vermiş ve Halife, kızının bir kısmı bugün Dolmabahçe Sarayı’nda Hala mevcut olan çok sayıda tablosunu yapmıştı.

Darüşşevar Sultan 2006 yılında 92 yaşında Londra’da vefat etti. Daha önceden babasına izin vermeyen yetkililere bir nevi küserek "Beni Türkiye’ye defin etmeyin" diye vasiyet ettiğinden dolayı,
Brookwook Müslüman Mezarlığı’nda, annesi Mehisti hanımefendi’nin yanında toprağa verilmişti...
Ruhları şad olsun, Allah rahmet eylesin 

13 Temmuz 2020 Pazartesi

FATİH SULTAN MUHAMMED(MEHMET) HAN'A ATILAN İFTİRA



FATİH SULTAN MUHAMMED(MEHMET) HAN'A ATILAN iFTiRA

Tarihçi Yurtsever: Fatih Sultan Mehmet'in 'Kardeş Katli Kanunu' Sahte

Adanalı Tarihçi Cezmi Yurtsever, Fatih Sultan Mehmet'le ilgili "Kardeş katli kanunu'nun sahte olduğunu savundu.

Adanalı Tarihçi Cezmi Yurtsever, Fatih Sultan Mehmet'le ilgili "Kardeş katli kanunu'nun sahte olduğunu savundu.Yurtsever, Osmanlı'nın devlet anayasası sayılan Kanunname-i Ali Osman belgesi üzerinde araştırmalar yaptığını belirterek, "Tarih kitaplarında Fatih'in kardeş katli maddesinin yer almasına kaynak gösterilen kanun defteri 1614 yılında devlet katipler başı Bosnalı Hüseyin Bedayi Efendi tarafından Osmanlı Devlet Arşivi'nde bulunan asıl örnekten kopyalanmış. " dedi.Yurtsever, "Adı geçen Kanunname-i Ali Osman defterinin kopyalanan örneğinin o dönem Osmanlı'nın sürekli savaştığı Avusturya istihbaratı tarafından kaçırılarak Viyana'ya götürüldüğü bilgilerine ulaştım. Fatih Sultan Mehmet'in yazdırdığı iddia edilen Kanunname-i Ali Osman üç bölümden meydana gelmiyor ve tamamı 13 sayfalık bir defter. Kanun defterinin inandırıcı olması için baş kısmına da "Bu kanunname atam ve dedem kanunudur ve benim dahi kanunumdur. Soyumdan gelenler nesilden nesile uygulayalar" sözleri yazılmış. Osmanlı Devlet Kanunu'nun ikinci bölümünde padişahların kardeşini öldürmesi kararı " evladımdan her kimseye saltanat müyesser ola (devletin başına geçerse) karındaşların (kardeşlerini) nizamı alem için (devletin yaşaması için) katletmek (öldürmek) münasipdir. Ekser ulema dahi tecviz etmiştir (uygun görmüştür), Onunla amil olalar (uygulayalar)" olarak yazılmış. " ifadesini kullandı.KANUN FATİH'TEN SONRA HAZIRLANDIFatih Sultan Mehmet'in kardeş katlini emr eden sözlerinin yazılı olduğu Osmanlı Devlet Kanunname belgesini yazanların defterin asıl örneğinin Osmanlı Arşivi'nde bulunduğunu söylediklerine dikkat çeken Yurtsever, "Hüseyin Bedayi Efendi'de devlet arşivinden kopyaladığını söylüyor. Kopyalanmış örneğinin Avusturya'da bulunduğu defterin baş kısmında Osmanlı devlet yönetiminde söz sahibi olan Divanı Hümayun'da görev alanlar sıralamasında Başvezir'den sonra Şeyhulislam gösterilmiş. Bu bilgiler yanlış. Osmanlı Bakanlar Kurulu'nda Şeyhulislamlar görev almazdı. Hükümetin aldığı kararların dine uygunluğu hakkında görüş bildirirdi. " diye konuştu.Yurtsever şu açıklamalarda bulundu: "Fatih'e ait gösterilen Osmanlı Devlet Anayasası defterinin asıl örneği Osmanlı Arşivindeki 200 milyon belge içerisinde yer almıyor. Ayrıca Fatih'in ölümünden 143 yıl sonra kopyası yayınlanan defterde yazılı olan "kardeş katli" ile ilgili maddeyi dayanak gösteren hiçbir padişah karar belgesi de yok. Özellikle Osmanlı Arşivi'nde bulunan Mühimme Defterleri'ndeki binlerce ferman kayıtlarında da yer almıyor. Gerçekte Fatih'in yazdırmadığı bir Osmanlı Devlet Kanunu defteri kendisinden sonra düzmece olarak hazırlandı. ve sahte kanun defteri Avusturya İstihbarat Arşivi'nde Osmanlıyı ve Fatih'i suçlamak için propoganda aracı olarak kullanıldı. Fatih adına yazılan sahte Kanunname-i Ali Osman Defterinin çevirisini, bilimsel eleştiri dosyasını http://cezmyurtsever-osmanldevleti. blogspot. com/ internet sitesinden yayınlayarak dünyayı bilgilendiriyorum. Bu bilgiler ışığında Osmanlı ve dünya tarihi yeniden yazılmalıdır. Çünkü Fatih Sultan Mehmet'e 500 yıldan beri atılan bir iftira söz konusudur.

"Kaynak: CHA

https://www.haberler.com/tarihci-yurtsever-fatih-sultan-mehmet-in-kardes-2750030-haberi/ 

AYASOFYA'YI 5 PADİŞAHIN RUHU KORUYOR.


AYASOFYA'NIN GERÇEK ADI NE? BİLİYORMUSUNUZ?



AYASOFYA'NIN GERÇEK ADI NE? BiLiYORMUSUNUZ?

Ayasofya'nın özünde bir kilise olduğunu ve istanbul'un fethinden sonra camiye çevrildiğini biliyorsunuz. Peki Fatih Sultan Muhammed Han'ın, camiye çevirdikten sonra adını "Fethiye Camii" yaptığını biliyor muydunuz?

Eğer cami olarak kullanılacaksa Aya Sophia (Aziz Sofya) anlamına gelen ve Hiristiyanlara ait bir adın kullanılması abes değil mi?

Düşünün camiye kilisenin adını veriyorsunuz? Bu nasıl iş?

Ayasofya'nın Hiç Bilinmeyen Adı

Ayasofya'nın Osmanlı'nın kullandığı farklı bir adı olduğu, Fatih'in 66 metreyi bulan vakıfname yazdırdığı ortaya çıktı. İşte Prof. Akgündüz'ün 20 bin belgeyi inceleyerek ulaştığı bilgiler:

Ayasofya'yı ilk kez ayrıntılı olarak anlatan Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, yapının gerçek adınınsa İstanbul'un fethini simgeleyen Fethiye Camii olduğunu söyledi. Başta Fener Rum Patriği olmak üzere dünya Ortodokslarının birgün âyin yapabilme hayaliyle yaşadığı ve müze olarak hizmet veren son Danıştay kararıyla camiiye çevrilen Ayasofya'nın Osmanlı'daki adının Fethiye Camii olduğu ortaya çıktı. Son günlerde ibadete açıldığı haberiyle gündeme gelen Ayasofya Camii'nin yüzlerce yıllık tarihini ilk kez ayrıntılı olarak kitap haline getiren Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü ve Hukuk Tarihçisi Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, camiye bu ismin İstanbul'un fethinin bir simgesi olması için verildiğini söyledi. Akgündüz, “Böylece Ayasofya Müslümanlaştırılmış, Türkleştirilmiştir. Bu, sonsuza kadar böyle gidecektir.” dedi.

Bazı tarihçilerin Osmanlı'da Ayasofya ile ilgili olarak 3, 4 belgeden başka bir şeyin olmadığını söylediklerini dile getiren Akgündüz, kitabı hazırlarken 20 binden fazla belgeye rastladıklarını belirtti. Bu belgelerden en önemlisinin ise İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmed'in Ayasofya'nın hizmetini düzenleyen ve uzunluğu 66 metreyi bulan vakıfname olduğunu söyledi. Fatih'in ceylan derisine yazdırdığı vakıfnamenin 5 metrelik bölümünün 1950'li yıllarda yurt dışına sergi için götürüldüğünü ve bir daha dönmediğini dile getiren Akgündüz, kalanının ise Tapu-Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-ı Kadime Arşivi'nde bulunduğunu söyledi.

%70'i Türk Ayasofya'nın 1850'den beri özellikle Rusya ile paylaşılamayan bir yapı olduğunu dile getiren Akgündüz, “Batı bu konuda ısrarcı ve arzuludur. Yunanistan'da Ayasofya ile ilgili bilimsel çalışmalara çok büyük maddi yardımlar yapılıyor. Amerika'da ise Bizans Enstitüsü bu konuda yoğun bir çalışma içerisinde. Bizde ise bu tip çalışmalar yurt dışında yapılanları çevirmekten öteye gitmiyor.” dedi. Çalışmalarını Doç. Dr. Said Öztürk ve Yaşar Baş ile “Kiliseden Müzeye Ayasofya” adıyla kitap haline getiren Akgündüz, Ayasofya Camii'nin %70'inin de Türkler tarafından yapıldığını veya elden geçirildiğine dikkat çekti.

Vakıf Yasası'na dikkat


Yeni Vakıflar Yasası'nın, cemaat vakıflarına mülk edinme imkânı veren, geçici 9. maddesinin çok tehlikeli olduğunu dile getiren Akgündüz, “Çünkü Osmanlı da dahil olmak üzere 600 sene boyunca hiçbir kilise veya sinagog üzerine mal verilmemiştir. Verildi diyenler yalan söylerler. Ancak fakir bir papaz veya haham üzerinden vakıf olabilirdi.” dedi.

Vakıfların minare oyunu

“Aslı kilisedir. Öyle kalmalıdır” demenin daha önce Bizans'a ait olan istanbul'u Hıristiyanlara vermekten hiçbir farkı olmadığına dikkat çeken ve yurt dışındaki vakıfların “Ayasofya'ya özgürlük” diye bir internet sitesi yaptıklarını belirten Akgündüz, “Bakıyorsunuz fotoğraflarda Ayasofya'nın bütün minarelerini kesmişler, minyatürlerini kullanmışlar. Niyet orayı geri almak” dedi.

Atatürk imzaladı

Akgündüz, “Ayasofya'nın 1934'te müze olması için verilen Bakanlar Kurulu Kararı'nın altında Atatürk'e ait olan imzanın sahte olduğu söyleniyor. Araştırmalar sırasında gördük ki Atatürk, Ayasofya müze olduktan sonra ziyaret etmiş ve şeref defterini de imzalamış.” dedi.

Osmanlı Araştırma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Ahmed Akgündüz'ün kitabı, OSMANLI ARAŞTIRMALARI VAKFI tarafından yayınlandı.