13 Temmuz 2020 Pazartesi

AYASOFYA'NIN GERÇEK ADI NE? BİLİYORMUSUNUZ?



AYASOFYA'NIN GERÇEK ADI NE? BiLiYORMUSUNUZ?

Ayasofya'nın özünde bir kilise olduğunu ve istanbul'un fethinden sonra camiye çevrildiğini biliyorsunuz. Peki Fatih Sultan Muhammed Han'ın, camiye çevirdikten sonra adını "Fethiye Camii" yaptığını biliyor muydunuz?

Eğer cami olarak kullanılacaksa Aya Sophia (Aziz Sofya) anlamına gelen ve Hiristiyanlara ait bir adın kullanılması abes değil mi?

Düşünün camiye kilisenin adını veriyorsunuz? Bu nasıl iş?

Ayasofya'nın Hiç Bilinmeyen Adı

Ayasofya'nın Osmanlı'nın kullandığı farklı bir adı olduğu, Fatih'in 66 metreyi bulan vakıfname yazdırdığı ortaya çıktı. İşte Prof. Akgündüz'ün 20 bin belgeyi inceleyerek ulaştığı bilgiler:

Ayasofya'yı ilk kez ayrıntılı olarak anlatan Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, yapının gerçek adınınsa İstanbul'un fethini simgeleyen Fethiye Camii olduğunu söyledi. Başta Fener Rum Patriği olmak üzere dünya Ortodokslarının birgün âyin yapabilme hayaliyle yaşadığı ve müze olarak hizmet veren son Danıştay kararıyla camiiye çevrilen Ayasofya'nın Osmanlı'daki adının Fethiye Camii olduğu ortaya çıktı. Son günlerde ibadete açıldığı haberiyle gündeme gelen Ayasofya Camii'nin yüzlerce yıllık tarihini ilk kez ayrıntılı olarak kitap haline getiren Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü ve Hukuk Tarihçisi Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, camiye bu ismin İstanbul'un fethinin bir simgesi olması için verildiğini söyledi. Akgündüz, “Böylece Ayasofya Müslümanlaştırılmış, Türkleştirilmiştir. Bu, sonsuza kadar böyle gidecektir.” dedi.

Bazı tarihçilerin Osmanlı'da Ayasofya ile ilgili olarak 3, 4 belgeden başka bir şeyin olmadığını söylediklerini dile getiren Akgündüz, kitabı hazırlarken 20 binden fazla belgeye rastladıklarını belirtti. Bu belgelerden en önemlisinin ise İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmed'in Ayasofya'nın hizmetini düzenleyen ve uzunluğu 66 metreyi bulan vakıfname olduğunu söyledi. Fatih'in ceylan derisine yazdırdığı vakıfnamenin 5 metrelik bölümünün 1950'li yıllarda yurt dışına sergi için götürüldüğünü ve bir daha dönmediğini dile getiren Akgündüz, kalanının ise Tapu-Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-ı Kadime Arşivi'nde bulunduğunu söyledi.

%70'i Türk Ayasofya'nın 1850'den beri özellikle Rusya ile paylaşılamayan bir yapı olduğunu dile getiren Akgündüz, “Batı bu konuda ısrarcı ve arzuludur. Yunanistan'da Ayasofya ile ilgili bilimsel çalışmalara çok büyük maddi yardımlar yapılıyor. Amerika'da ise Bizans Enstitüsü bu konuda yoğun bir çalışma içerisinde. Bizde ise bu tip çalışmalar yurt dışında yapılanları çevirmekten öteye gitmiyor.” dedi. Çalışmalarını Doç. Dr. Said Öztürk ve Yaşar Baş ile “Kiliseden Müzeye Ayasofya” adıyla kitap haline getiren Akgündüz, Ayasofya Camii'nin %70'inin de Türkler tarafından yapıldığını veya elden geçirildiğine dikkat çekti.

Vakıf Yasası'na dikkat


Yeni Vakıflar Yasası'nın, cemaat vakıflarına mülk edinme imkânı veren, geçici 9. maddesinin çok tehlikeli olduğunu dile getiren Akgündüz, “Çünkü Osmanlı da dahil olmak üzere 600 sene boyunca hiçbir kilise veya sinagog üzerine mal verilmemiştir. Verildi diyenler yalan söylerler. Ancak fakir bir papaz veya haham üzerinden vakıf olabilirdi.” dedi.

Vakıfların minare oyunu

“Aslı kilisedir. Öyle kalmalıdır” demenin daha önce Bizans'a ait olan istanbul'u Hıristiyanlara vermekten hiçbir farkı olmadığına dikkat çeken ve yurt dışındaki vakıfların “Ayasofya'ya özgürlük” diye bir internet sitesi yaptıklarını belirten Akgündüz, “Bakıyorsunuz fotoğraflarda Ayasofya'nın bütün minarelerini kesmişler, minyatürlerini kullanmışlar. Niyet orayı geri almak” dedi.

Atatürk imzaladı

Akgündüz, “Ayasofya'nın 1934'te müze olması için verilen Bakanlar Kurulu Kararı'nın altında Atatürk'e ait olan imzanın sahte olduğu söyleniyor. Araştırmalar sırasında gördük ki Atatürk, Ayasofya müze olduktan sonra ziyaret etmiş ve şeref defterini de imzalamış.” dedi.

Osmanlı Araştırma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Ahmed Akgündüz'ün kitabı, OSMANLI ARAŞTIRMALARI VAKFI tarafından yayınlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder