17 Ekim 2019 Perşembe

ATATÜRK EŞCİNSELMİYDİ? VEYA BİSEKSÜELMİYDİ?


ATATÜRK EŞCİNSELMİYDİ? VEYA BİSEKSÜELMİYDİ?

Gerçek Behlül Sırlarıyla Öldü. Gerçek Behlül'ün hikayesi Atatürk'ün aile hayatı ile ilgili

Adı Vedat...

Soyadı Uşaklıgil...
Meşhur Sabetayist aile Uşakizadelerden...
1934'te soyadı kanunu çıkınca, Sabetayist Uşakizade ailesi kendisine Uşaklıgil soyadını alıyor...

Vedat, Halid Ziya Uşaklıgil'in oğlu... Sabetayist Atatürk'ün eşi Latife Hanımın da amca oğlu... Her zaman söylediğimiz gibi Atatürk'ün etrafı hep Sabetayist dolu. Ta ki, Çankaya köşkünün aşçılarına, hizmetkarlarına kadar...

Atatürk'ün sevgilisi Fikriye hanım intihar(!) etti malumunuz...
Atatürk'ün bir üvey evladı(ki metreslerine üvey evlat derdi) Zehra Aylin'de Avrupa'dan Türkiye'ye dönerken trenden kendini atarak intihar(!) etmişti...

Ya bu Vedat? Bu niye intihar etti gençliğinin baharında? Daha kaç kişi var Sabetayist Atatürk'ün etrafından olup intihar(!) eden ve intihar sebebi bilinemeyen? Vedat'ı Rıza Nur'un hatıralarından da tanıyoruz. Bakın ne diyor Rıza Nur;

"…Anlaşıldığına göre boşanma vak’asından iki-üç gün evvel, (M. Kemal'in karısı) Latife,(Latife'nin) kardeşi İsmail ile haremi Süreyya Paşa’nın kızı Melahat Ankara’ya gitmişlerdi. Çankaya’da misafir olmuşlar. O vakit Mustafa Kemal’in yanında kâtip sıfatıyla Halit Ziya’nın oğlu Vedad vardı. Güzel tüysüz bir çocuk. Bir akşam üzeri karanlık çökerken İsmail, Melahat balkona çıkmışlar. Bakmışlar Vedad, Mustafa Kemal’i
ağacın dibinde yapıyor.

Latife’yi çağırmışlar. O da görmüş. Bir kıyamettir kopmuş. Latife, Mustafa Kemal’e“Herşeyini gördüm, hepsine tahammül ettim. Artık buna edemem.” demiş. Gazi(!) susmuş, İsmet’in evine gitmiş. “Bu karıyı şimdi boşayacağım” demiş. İsmet, sabahleyin erken Heyet-i Vekile’yi(Bakanlar Kurulunu) toplamış. Talaka (boşanmaya) karar vermişler(!) Latife’yi İsmet alıp, trene koymuş. Trende teselli etmek istemiş. Latife ona “Sus, sus! İsmet Paşa! İsmet Paşa! Sen ona bir gün dalkavukluk etme seni benden daha rezil eder. Her pisliğine aleti sensin” demiş."

Doktor Rıza Nur
“Hayat ve Hatıralarım”
4. cild, 1357. sahife

AYNI KİTABIN BAŞKA BASKISI

“…Anlaşıldığına göre boşanma vakasından iki-üç gün evvel Latife kardeşi İsmail ile haremi Süreyya Paşa’nın kızı Melahat Ankara’ya gitmişlerdi. Çankaya’da misafir olmuşlar. O vakit Mustafa Kemal’in yanında katip sıfatıyla Halit Ziya’nın oğlu Vedad vardı. Güzel, tüysüz bir çocuk. Bir akşamüzeri karanlık çökerken İsmail, Melahat balkona çıkmışlar. Bakmışlar Vedad Mustafa Kemal’i ağacın dibinde yapıyor. Latife’yi çağırmışlar. O da görmüş. Bir kıyamettir kopmuş. Latife Mustafa Kemal’e “Her şeyini gördüm, hepsine tahammül ettim. Artık buna edemem” demiş. Gazi savuşmuş, İsmet’in evine gitmiş. “Bu karıyı şimdi boşayacağım” demiş. İsmet sabahleyin erkenden Hey’et-i Vekile’yi toplamış. Talaka (boşanmaya) karar vermişler. Latife’yi İsmet alıp trene koymuş. Trende teselli etmek istemiş, Latife ona “Sus, sus! İsmet Paşa! İsmet Paşa! Sen ona bir gün dalkavukluk etme seni benden daha rezil eder. Hep aleti sensin.” demiş.”

Dr.RIZA NUR HATIRATIM KİTABI (Sayfa 314-315)

“…Ali Fuad’la bir akşam ikimiz baş başa konuşuyoruz. Mustafa Kemal’in fuhuş hikâyelerinden bahsediyoruz. Dedi ki: “Ayol onun erkekliği yok. Mektepde iken, Selanik’de iken beraber çapkınlığa giderdik. Kadınlarla uğraşırdı, bir şey yapamazdı.” Hayretimi mucip oldu. Bilmezdim. Çünkü fuhuşa çok düşkün. Bu sözü sonra bir binbaşının hareminden de işittim. Mustafa Kemal bir aralık buna dadanmıştı. Herkesin ağzındaydı. Kadın hasta olmuş, bana müracaat etti. Pek güzel bir hanım. Mustafa Kemal ile olan macerasını ne yapıp söylettim. Dedi ki: “O kadına çok düşkündür. Ama bir şey yapamaz. Kalkmaz. Uğraşır sürüştürür. Sonunda dışına akıtır, işte bu kadar.” Bu söz Ali Fuad’ı teyit etti. Derken Mustafa Kemal Latife ile evlendi. Latife haremimle ahbap idi. Ona Mustafa Kemal’in kocalık yapamadığından şikayet etmiş. O da bana söyledi. Latife bu şikayeti Fethi Bey’in refikası Galibe hanıma da yapmış. Fethi’den işittim. Demek ki Ali Fuad’ın sözü tamammış. Demek bu adam i*nedir. Ve bu hali gençliğinden beridir.”

Dr.RIZA NUR HATIRATIM KİTABI (3. Cilt, 153. sayfa)

“…Ankara’ya geldiğimin ikinci günü Dar’ul Muallimat Müdiresi Şahende Hanım geldi. Bir vaka anlattı. Meğerse biz Rusya’da iken pek çirkin bir vaka olmuş. Diyor ki: “Bir gece yarısı bir otomobille Mustafa Kemal, yaveri Salih, mektebin kapısına geldiler. Talebeden bir kızı alıp götürdüler. Ertesi günü Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey’e gidip şikayet ettim. Bu çocukların babası o demektir. Ama ‘Ne yapalım, olur ya. Kızı sevmiş, almış.’ dedi. Hayret içinde kaldım. Sizi hatırladım. ‘O olsaydı kıyameti koparırdı’ dedim.

Mebuslara sordum. Bu iş Meclis’te gürültüye mucip olmuş. İstizah yapmak istemişler. Mustafa Kemal korkup kızı birkaç gün istimalden (kullandıktan) sonra yaverlerinden bir zabite nikahla vermiş, o da almış. Sonra zabiti terfi ettirmiş. Bu vaka çok çirkin ve namussuzca bir iştir. Devlet ve milletin ırzına geçmiş ve onun hayat ve namusunu kurtarmak için çalıştığını iddia eden şu adam, mektepten milletin masum kızlarını cebren alıp fiili şen’i (kötü fiil) yapıyor. Kız kaçırıyor, eşkıyalık ediyor. Bu iş, grubu epeyce vahdete getirmiş.”

Dr.RIZA NUR HATIRATIM KİTABI (Sayfa 182)


Şimdi de aktifhaber.com sitesinden alıntılıyoruz,

Halid Ziya Uşaklıgil’in oğlu Vedad, genç Türkiye’nin en başarılı diplomatlarındandı. Birçok dil biliyordu. Gittiği her ülkede kısa sürede tanındı ve sevildi. Peki niye 33 yaşında intiharı seçmek zorunda kaldı?

Halid Ziya Uşaklıgil’in oğlu Vedad, genç Türkiye’nin en başarılı diplomatlarındandı. Birçok dil biliyordu, çok iyi bir müzisyendi. Gittiği her ülkede kısa sürede tanındı ve sevildi. Ancak Atatürk’ün bu genç diplomata sahip çıkması, Ankara’daki kimi isimleri rahatsız etmişti. Bunlar arasında en başta Latife Hanım ile dönemin dışişleri bakanı Tevfik Rüştü Aras vardı.

Birkaç ay öncesine kadar tüm Türkiye, Aşk – ı Memnu’yla yatıp – kalkıyordu. Behlül ile Bihter arasındaki yasak aşk, bu aşkın nasıl sonuçlanacağı, dizinin final sahnesi hemen herkesin merak ettiği yegane konuydu. Aşk – ı Memnu edebiyatçı Halid Ziya Uşaklıgil’in kaleme aldığı bir romandı. Geçen yıl Uşaklıgil ve eseri yazıldığı dönemden çok daha fazla popüler oldu. Ancak Halid Ziya Uşaklıgil’in her eseri Aşk – ı Memnu kadar şanslı değil; İlk yayınlandığı tarihten sonra bir daha günyüzü görmeyen bir kitabı da var; Bir Acı Hikaye.

Uşaklıgil bu eserinde genç yaşta hayata veda eden oğlu Vedad Uşaklıgil’i anlatmış. Şimdilerde artık sahaflarda bile bulunamayan bu kitapta yazılanlardan yola çıkarak Selim İleri, “Kırık Deniz Kabukları” kitabını kaleme almış. Her iki kitaptan da, Vedad Uşaklıgil’in hikayesinden de Yıldıray Oğur’un, Taraf’ta ve Chronicle’da kaleme aldığı bir yazı sayesinde haberdar olduk.

Vedad Uşaklıgil, genç cumhuriyetin genç Hariciyecisi’ydi. Atatürk’ün emriyle çalıştığı Osmanlı Bankası’ndan Dışişleri Bakanlığı’na geçti. Rumca, İngilizce, Fransızca ve Almanca’yı su gibi konuşuyordu. Piyanoda virtüözdü ve müthiş bir müzik yeteneği vardı. Bu sayede Atatürk’le tanıştı. Ancak bu tanışıklık O’na hem şans, hem de şanssızlık getirmişti. Bu parlak diplomatla, Ankara’da birileri kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor, hayatını zindan ediyordu. 33 yaşında daha fazla dayanamayarak ölümü seçti. Bu sıradışı diplomatın hayatını babası anı – roman şeklinde kaleme aldı. Ancak bazı konuların kapağını hiç açmadı. Çünkü Vedad Uşaklıgil eşcinseldi…

Savaş Yıllarında Avrupa’da

Vedad Uşaklıgil, Halid Ziya – Memnune Uşaklıgil çiftinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Vedad doğduğunda takvim yaprakları 1904 yılını gösteriyordu. Uşaklıgil çifti Vedad’tan önce doğan üç çocuklarını kaybetmişlerdi. Bu yüzden Vedad’ın üstüne titriyorlardı. O kadar ki sırf havası daha güzel, daha az nemli diye aile İstanbul’u terk edip Büyükada’ya taşındı.

Vedad o günün şartları içinde en iyi doktorlar tarafından muayene ediliyor, en iyi dadıların elinde büyütülüyordu. Küçük Uşaklıgil için hayat toz pembeydi. Baba Halid Ziya önce Reji idaresinde, daha sonra da Sultan Reşad’a başkatiplik yapmıştı. Vedad Türkçe’den önce Rumca’yı öğrendi. Ailenin Vedad’a bakması için tuttuğu dadı bir Rumdu ve Vedad daha ilk kelimelerini telaffuz etmeye başladığı andan itibaren Rumca ile tanıştı. Ardından Türkçe’yi öğrendi. Babası Vedad’ın üzerine titriyor, onu en iyi şekilde yetiştirmek için büyük çaba sarfediyordu.

Vedad sırasıyla Almanca, Fransızca ve İngilizce öğrenmişti. Müziğe büyük yeteneği vardı. Piyano dersleri almış, padişahın huzurunda piyano çalacak kadar iyi seviyeye ulaşmıştı. Sultan Reşad bu genç yeteneği teşvik etmek için Vedad’a bir piyano hediye etmişti. İmparatorluğun yıkılış devri olsa bile Uşaklıgiller bu dönemi en az sarsıntı ile atlaşmıştı.

İzmirli olan aile oldukça zengindi. Hatta ailenin bir bölümünün New York borsasında hisseleri vardı. Halid Ziya Uşaklıgil de hiçbir zaman maddi sıkıntı çekmemişti. Savaştan bunalan Uşaklıgil ailesi soluğu Avrupa’da almıştı. Baba – oğul Uşaklıgiller Avrupa’nın dört bir yanın dolaştıktan sonra İsviçre’nin Bern şehrinde karar kılmışlardı.

Vedad lise öğrenimine burada başladı. Ancak bir süre sonra Vedad’da bunalım belirtileri baş gösterdi. 17 – 18 yaşlarındaki genç Vedad’ın durumun öğrenen aile oğullarını Paris’e gönderdi. Daha sonra da Paris’teki tanıdıklarının teşvikiyle Vedad’ı İstanbul’a çağırdılar.

LATİFE HANIM ENGELLEMEK İSTEDİ

Bu dönüş Vedad’ın iş hayatına atılması için bir sebep oldu. Genç Uşaklıgil çalışmak istiyordu. Osmanlı Bankası’nda babasının yardımıyla iş buldu. Ancak müzikle uğraşmayı kafasına koymuştu ve iki arkadaşıyla birlikte bir müzik grubu kurmuşlardı. Bu üçlünün ünü o sırada başkent olan Ankara’da bile duyulmuştu.

Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver üçlüyü bir konser için Ankara’ya davet etmişti. Vedad için bu davet hayatının dönüm noktasıydı. Çünkü bu sayede Atatürk’le tanıştı.

Vedad Uşaklıgil’in babası Halid Ziya Uşaklıgil, Atatürk’ün eşi Latife Hanım’ın babası Muammer Uşaklıgil ile kardeş çocuklarıydı. Hem Muammer Uşaklıgil, hem de Latife Hanım Halid Ziya’ya “amca” diyordu. Latife Hanım’ın yetişmesinde Halid Ziya’nın büyük payı olmuştu. Halid Ziya Yeşilköy’deki köşkünde Latife Hanım’ı misafir etmiş, Avrupa seyahatinin bir bölümünü birlikte geçirmişlerdi. En önemlisi Latife Hanım, Vedad’ı kardeşi gibi seviyordu. Vedad da zaten bu durumdan dolayı Latife Hanım’a “abla” diyordu.

Vedad konser için Ankara’ya gidince Latife Hanım’ın konuğu olarak Çankaya Köşkü’nde kaldı. Halkevindeki konserin devamı ise Çankaya Köşkü’nde yapıldı. Atatürk bu genç yeteneği çok beğenmişti. Küçük bir dil sınavından sonra Vedad’ın Hariciye’ye alınmasını istedi. Atatürk’ün bu isteği kısa sürede gerçekleştirildi.

Ancak Vedad’ın hayatını alt – üst eden ve intiharıyla sonuçlanan süreç de tam bu noktada başladı. Vedad’ın Hariciye’ye alınmasını bilinmeyen bir sebeple Latife Hanım engellemeye çalıştı. Vedad ancak Atatürk’ün zorlamasıyla Hariciye’ye girebildi. Bu dönemde sürekli Çankaya Köşkü’nün bir müştemilatında kalıyor, akşamları Köşk’te müzik ziyafetleri veriyordu.(!)

Her şey görünüşte yolunda giderken Atatürk, Latife Hanım ile ayrılmaya karar verdi. İkili 20 Temmuz’u 21 Temmuz 1925’e bağlayan gece şiddetli bir tartışma yaşamışlardı. Ertesi gün Atatürk Latife Hanım’ı İzmir’e, ailesinin yanına gönderdi. Latife Hanım, Köşk’ten ayrılırken Vedad’ın da Köşk’ü terk etmesini istemişti. Ancak Vedad bunu kabul etmedi. Hem Vedad, hem de babası Halid Ziya bu ayrılıkta Atatürk’ten yana tavır koymuştu. İkilinin bu tavrı daha sonra birçok dedikoduya neden olmuştu. Hatta dönemin Avusturya konsolosluğunda görevli bir diplomat, Latife Hanım ile Atatürk arasındaki tartışmanın “bir piyano virtüözü” yüzünden çıktığını Viyana’ya rapor etmişti.

GİZLİ EL İŞ BAŞINDA

Bu ayrılığın üzerinden çok geçmeden Vedad’ın tayini de Londra’ya çıktı. Aile bu tayine seviniyordu. Çünkü çocukları mesleğinde yükselmeye başlamıştı. Ancak dedikodulara göre tayin Vedad’ı Ankara’dan uzaklaştırmak için bir oyundu. Vedad, kendisi gibi Hariciyeci olan kardeşi Bülend’le birlikte Londra’da lüks bir hayat yaşamaktaydı. Bir süre sonra iki kardeş askerliklerini yapmak için Türkiye’ye döndü.

Askerliklerinin ardından Bülend’in tayini hızla yapılmıştı. Ancak Vedad için sıkıntılı günler kapıdaydı. Önce Berlin’e gönderileceği söylenmişti. Ama bu tayin bir türlü gerçekleşmedi. Sonra tayinin olamayacağı Vedad’a bildirildi. Ankara’da gizli bir el Vedad’la uğraşmaktaydı. Baba – oğul bu konuda devrin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ı suçluyordu. Aras tabir yerindeyse Vedad’a “takmış”tı. Uşaklıgillere göre Aras’ın arkasındaki asıl isim Latife Hanım’dı. Çünkü Aras İzmir’li Evliyazadeler ailesi üzerinden Latife Hanım ile akrabaydı. [Evliyazade ailesi de Tevfik Rüştü Aras da, Latife Hanım da, Atatürk gibi Sabetayisttir.] O yüzden Vedad’la uğraşıyordu. Zaten Latife Hanım Atatürk’ten ayrıldıktan sonra hayatı boyunca bir daha Vedad ile görüşmemişti. Abla ile kardeşin arasına kara kedi girmişti.

Uzun uğraşlardan sonra Vedad’ın tayin sorunu aşıldı. Vedad için yeni yer Prag’dı. Fakat gittiği her yerde kısa sürede çok popüler olan, etrafında dost halkası oluşturan Vedad buradan da Ankara’ya geri çağırıldı. Vedad Uşaklıgil’in artık dayanacak hali kalmamıştı. Ankara yerine İstanbul’a döndü ve Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırdı. Üç yıl boyunca Hariciye’nin kapısından içeriye adımını bile atmadı.

Ancak diplomatlığı çok sevmekteydi ve bu yüzden mesleğine geri dönmek istedi. Hariciye’nin kapanan kapıları açılmak bilmeyince tekrar devreye Atatürk girmişti. Mustafa Kemal Paşa’nın direktifi ile Vedad tekrar Hariciye’ye kabul edildi. Yeni görev yeri Brüksel’di. Bir müddet sonra buradaki görev yükünden sıkılan Vedad tayinini Arnavutluk’a Tiran’a yaptırdı. Arkadaşı Ali Türkgeldi Tiran’da büyükelçiydi.

Vedad Arnavutluk’ta kısa sürede çok sevildi. Başta Arnavutluk kralı Zogo olmak üzere üst düzey görevlilerin gözdesiydi. Elçiliklerde verilen davetlerin aranan konuğu olan Vedad hayatında hiç olmadığı kadar mutludur. Ama bu mutluluğu uzun sürmedi, Tiran’a gidişinin beşinci ayında buradaki görevinden alınarak Ankara’ya geri çağrıldı. Vedad için bu olay bardağı taşıran son nokta olmuştu. Beş kişiyi öldürecek kadar uyku ilacı içerek intihar etti. Cenazesi Arnavutluk’tan devlet töreni ile Türkiye’ye gönderilmişti.

İstanbul’da yapılan törenin ardından Bakırköy – Kartaltepe’ye defnedildi. Ancak törende devleti temsil eden hiç kimse yoktu. Vedad’a düşmanlık eden meçhul isim burada da iş başındaydı. Uşaklıgil’in son maaşına, cenazenin Türkiye’ye getirilmesi için yapılan masraflara karşılık olarak el konuldu. Durumu öğrenen Mustafa Kemal’in çok şiddetli tepkisi üzerine Dışişleri geri adım attı ve maaşı aileye ödedi.

Batılıların “Ağzında gümüş kaşıkla dünyaya gelmiş” dediği tipte bir aileye mensup Vedad Uşaklıgil, sırlarını da kendisi ile beraber götürdü…

Vedat'ın en birinci sırrı Sabetayist gizli bir Yahudi olmasıydı.
İkinci sırrı ise Eşcinsel (GAY) ve Sabetayist Mustafa Kemal Atatürk'ün ona takmış olmasıydı.

Üçüncüsü o dönemde çok yüksek seviyede olan Karakaş kolu sabetaycılarıyla, Kapani kolu sabetaycılarının iç çekişmlerine de malzeme olmasıydı...

-----------------------------------------------------------------------------------

Halil Vedad Uşaklıgil 

(d. 1904, İstanbul, Osmanlı Devleti - ö. 1937, Tiran, Arnavutluk) Türk diplomat.

Yaşamı

Yazar Halid Ziya Uşaklıgi ile Fatma Memnune Uşaklıgil çiftinin çocuğu olarak 1904'te İstanbul'da doğdu. Kendinden önce doğan kardeşleri Vedide, Sadun ve Güzin ölmüştür. 
Bihin adlı kız kardeşi ve Bülend adlı erkek kardeşi yaşamıştır. Kardeşi Bülend Uşaklıgil de kendisi gibi diplomat olmuştur.
Halil Vedad Uşaklıgil,Mustafa Kemal'in eşi Latife Hanım'ın amca oğlu. 

Savaşlar sonrası Avrupa'nın pek çok şehrini ailesiyle gezen Vedad, özellikle Bern ve Paris'te yaşadı. Mustafa Kemal'in emriyle çalıştığı Osmanlı Bankası'ndan Hariciye Vekaleti'ne geçti.[1] Latife Hanım kuzeniydi ve piyano yeteneği vesilesiyle de Mustafa Kemal ile tanışma fırsatı buldu. Londra'da görevlendirildi. Hariciye'deki görevden uzaklaştırıldığı dönemde psikolojisi bozulur ve bu dönemde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirir.[2] Hariciye'deki görevine dönünce Bükreş ve Tiran büyükelçiliklerinde göreve gönderilir.

1937 yılında Arnavutluk Krallığı'nın başkenti Tiran'da başkatip olarak görevliyken aldığı ilaçlar neticesinde intihar etmiştir.[3] Bir iddiaya göre ise intihar etmemiş; öldürülmüştür. 19 Aralık 1937'de İstanbul'da toprağa verilmiştir.[4]

Hakkındaki eserler

Babası Halid Ziya Uşaklıgil, diğer ölen evlatları için yazdığı gibi (Sadun için Kırık Oyuncak hikâyesi, Güzin için Kırık Hayatlar romanı) 1942'de yayınlanan Bir Acı Hikâye hatıra kitabını da oğlu Vedad'ın hatırası için yazmıştır. Doğan Hızlan,oğlu Halil edad'ın intiharı çerçeves,nde yazılmış bu kitabı "Uşaklıgil'in başyapıtı" olarak değerlendirmiştir.[5] Selim İleri'nin yazdığı Kırık Deniz Kabukları kitabında Vedad Uşaklıgil'in hayatı konu edilmektedir. Yıldıray Oğur'un Cumhuriyet'in Beyaz Mağdurları kitabında da Halil Vedad Uşaklıgil'in yaşamına yer verilmiştir. Mustafa Kemal ve Latife Hanım ile olan ilişkisine ise Rıza Nur'un Hayatım ve Hatıratım; İpek Çalışlar'ın Latife Hanım kitaplarında değinilmiştir.


https://plus.google.com/+Akademidergisi/posts/6oQLNaA74qK

http://yakintarihimiz.org/dr-riza-nur-m-kemali-anlatiyor.html

https://tr.wikipedia.org/wiki/Vedad_Uşaklıgil

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder