30 Ocak 2020 Perşembe

OSMANLIDA İÇOĞLANLAR KİMLERDİR?


OSMANLIDA İÇOĞLANLAR KİMLERDİR?

İçoğlanı koğuşlarında disiplin son derece sıkıydı. Yatıp kalkma, çalışma ve dinlenme zamanları dakika şaşmazdı. İçoğlanları, Enderûn-ı Hümâyun Mektebinden aldıkları terbiyenin mükemmelliği sayesinde Osmanlı Devletine uzun yıllar sadakatle hizmet ettiler.

Son zamanlarda Osmanlı Devleti ve padişahları aleyhinde gerek kitap, gerek film ve gerekse makaleler yoluyla maksatlı, kasıtlı ve yıkıcı yayınlar artmış görünmektedir. Şüphesiz her ilim dalının kendine özgü bir metodu vardır. Tarihin metodu da olayları incelerken mümkün olduğunca tüm belgelere ulaşmak ve onları tarafsız bir gözle incelemektir. Bu arada devrin şartlarına vakıf olmak esastır. Ayrıca tarihî olayları iyi değerlendirebilmek için fıkıh, hukuk, coğrafya, edebiyat, mantık, iktisat vs. ilimlerin de belli ölçüde bilinmesi gerekmektedir. Oysa bu yapılmadığı gibi sadece olayın sonucuna bakılarak veya kelimenin sözlük manasından hareketle hüküm verilmektedir. Mesela devlete isyan eden bir zümre cezalandırıldı mı devrin padişahı kan dökücü olur. Oysa bu konuda devletin anayasası, padişahların bağlı oldukları dinin hükümleri ne demektedir?.. Yol kesenlerin, adam öldürenlerin, hırsızlık edenlerin, gasp ve yağma hareketinde bulunanların İslâm hukukunda cezası nedir? Bir defa olsun bakmazlar. Yavuz Sultan Selim‘in isyana karışmış kişileri defter ettirip cezalandırdığını belirtirken bu olaydan önce Safevi hükümdarı Şah İsmail‘in Anadolu’ya gönderdiği fedaileri vasıtasıyla 50 bin günahsız kişinin kanına girdiğini, Osmanlı Devletinin parçalanma noktasına geldiğini nedense görmezler.

İşte böyle maksatlı bir şekilde Osmanlılar aleyhinde sık sık dile getirilen konulardan bir tanesi de İçoğlanı meselesidir. Buradaki oğlan ifadesinden hareketle Osmanlı padişahlarına yakışıksız iftiralarda bulunulmaktadır.

İçoğlan, devşirme sistemiyle saraya alınıp çeşitli devlet hizmetleri için yetiştirilen kimselere verilen ortak isimdir. Meşhur Osmanlı tarihçisi İ. Hakkı Uzunçarşılı İçoğlanları hakkında geniş bilgi vermeden bir mukaddime halinde şunları söylemektedir;

“Padişahlar; takriben XV. asır ortalarından XVIII. asır başlarına kadar Müslüman-Türk terbiye ve kültürüyle yoğrulmuş, kendilerine sadık bir bende sınıfı yetiştirerek bunların bir kısmını kendi saraylarında ve bir kısmını ordularında terbiye ettirdikten sonra Osmanlı Devleti’nin idare ve inzibatını bunların ellerine vermişlerdir. Bu söylediğimiz asırlarda hemen bütün büyük devlet makamları ile Kapıkulu Ocakları’nın dörtte üçü bu zümreden oluşmaktadır.

Bu devşirme çocukları Yenisaray’a (Topkapı Sarayı) alınmadan evvel büyük bir itina ile yetiştirilerek Müslüman-Türk terbiyesi görürler. Dinî muamelatı ve Türkçeyi öğrenirler. Sistemli tarzda mükemmel bir tahsile tabi tutulurlar ve sıraları gelince liyakat ve kabiliyetlerine göre, saray haricindeki muhtelif devlet hizmetlerine tayin edilirlerdi. Bundan dolayı Osmanlı sarayı aynı zamanda tahsil ve terbiye ile devlet işlerine gönderilecek olanları yetiştiren bir müessese demekti.”

XVII. asır Türk tarihçilerinden olan Bosnalı Mehmed Halife, Seferli Oda’sı İçoğlanları‘ndan olup “Tarih-i Gılmanî” adıyla devrin olaylarını anlatan kıymetli bir tarih kitabı yazmıştır. O eserinin sonunda İçoğlanları‘nın yetişmesi hakkında da çok değerli bilgiler vermiş olup tarihe ışık tutmaktadır. Bu bilgileri okuyanlar İçoğlanları‘nın nasıl bir edebî, ahlakî ve devlet adamı kimliğine sahip olduklarını görürler. Bu itibarla İçoğlanı hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler için Mehmed Halife’nin verdiği bilgileri sadeleştirerek aktarmayı uygun görüyoruz.

İçoğlanı odaları

“Malum olaki saadetlü padişahımızın harem-i muhteremelerinde yetişip terbiye edilen Zülüfkeşan’ın arzularına, dileklerine kavuştukları odaların en şereflisi ve yücesi Habîb-i Ekrem “sallahü teala aleyhi ve sellem” hazretlerinin hırka-i şeriflerinin bulunduğu Has Oda’dır. Kırklar adedince kırk tane şanlı Zülüfkeşan ağa, bizzat saadetlü ve mehabetlü padişahın gece ve gündüz hizmetindedirler. Bunlar devamlı hırka-i şerife yüzlerin sürüp kendi dünya ve ahiret istekleri ve İslâm padişahı içün hayır dualar ederler. Bu hanedeki kişilerin sayısı kırktır. Ne fazla ve ne de eksik olur. Bu kırk ağalar içinde dört tane Arz ağası ve on iki tane Bıçaklı Eski (kıdemli içoğlan) vardır.

İkinci ocak, Hazine Odasıdır ki orada bulunan gılmân-ı zülüfkeşen yalnız hazine hizmeti için tayin olunmuştur.

Üçüncü ocak Kiler Odası’dır. Bunlar da saadetlü padişahın çeşitli şerbetleri ve meyve hizmetine atanmışlardır.

Dördüncü ocak Seferli Odası’dır. Bunlar da padişahımızın libas hizmetine tayin olunmuşlardır.

Beşinci ocak Bazyân (Doğancılar) Odası’dır. Bunlar kırk adam olup doğanlar hizmeti için tayin olunmuştur. Bu beş odalıya kaftan giydikleri için “Kaftanlı” denilmektedir.

Altıncı ocak Hane-i kebîr (büyük oda), yedincisi Hane-i sağir (küçük oda)’dır. Bu iki odalının padişahla ilgili bir hizmetleri yoktur. Yalnız okumak ve yazmakla meşgul olurlar. Bunlara, dolama giydikleri için “Dolamah” denilmektedir.

Günlük hayat

Yukarıda zikr olunan her bir odalı ne hizmete tayin edildiler ise âdâb ve erkân ile hizmetlerini yerine getirdikten sonra her biri kendi dairelerinde dakika kaybetmeyip kimi hüsn-i hat (güzel yazı) yazar, kimi Kur’an-ı kerimi ezberlemeye ve tecvide çalışır, kimi de dinî ilimleri en iyi şekilde öğrenmek ve öğretmek için çalışır, gayret sarfederler. Eski âdetleri üzere yaz ve kış, akşam namazından yarım, bazan da bir saat önce herkes abdest alır, yerlerinde oturup ezan vaktine kadar Kur’an-ı kerim okurlardı. Akşam namazını kıldıktan sonra devam ettikleri Kur’an tilâvetini yatsıya yakın bırakıp abdest yenilerlerdi. Sonra yatsı ezanına kadar yerlerinde âdâb ve erkân üzere otururlardı. Ezan okunduğu gibi ikişer ikişer çift olup edep ile Hünkar Mescidi’ne giderler, burada her odalı özel yerlerinde saf tutarak cemaat ile namazı kılarlar, sonra imam ile beraber hepsi ayağa kalkar ve saadetli padişaha dua ve sena ederlerdi.

Bundan sonra herkes odasına varıp, ayak üzere durup padişahın selametliği için ve geçmiş padişahlar ruhu için üç ihlas ile bir fatiha-i şerife okuyup yatarlardı.

Seher vaktinde, fecr doğmadan evvel herkes yerinden kalkıp âdet üzere giyinir ve abdest alırlar. Sonra sabah namazı vaktine kadar mekanlarında Kur’an-ı kerim okurlar. Sabah namazını kıldıktan sonra güneş doğunca herkes halifesi (hocası) önüne varıp Kur’an dersi alırlar. Bu vakitlerde ders okuyan bazı kardeşlerin kendileri güzel ve sevimli oldukları gibi sesleri dahi güzel ve şirindir. Bunlar o derece latif ve medhe layık tarzda yüksek ve yanık davudî sesleriyle çeşit çeşit makamlarla Kur’an okurlar ki işiten onlara hoşluk, ölmüş gönüllere yeni hayat verir.

İnşaallah, Allahü Teala hazretleri burada okunan Kur’an-ı azîm hürmetine bu sarayları yaptıran padişahlara bol bol rahmet eyleye. Onlar toprakta yattıkça bu sarayları ma’mur ve abâd, saadetlü padişahımız Sultan Mehmed Han (IV. Mehmed) hazretlerini uzun ömürle hoşnut eyleye.

Diğer faaliyetler

Bahsi geçen vakitlerin dışında, sultanla ilgili bir hizmet olmadıkça yazı ile uğraşırlar çeşitli ilimlere dikkatle çalışırlar. Yıl başına kadar bu şekilde hareket ederler. Lâkin iki bayramın ilk iki gecesinde padişahın izni ile çeşitli eğlenceler tertip ederler. Her biri kudretine göre atlas, diba, serenk yahut şîb kaftanlar kuşanırlar. Buna göre ince ve güzel çamaşırlar, kumaş ve sırmalı takyeler, kuşaklar ve kumaş terlikler giyerler. Çeşitli hoş ve latif buhur, anber ile kokulanırlar.

Ertesi gün saadetti padişahımız bayram namazını kıldıktan sonra saadetle has oda önündeki taht-ı şerife Neriman-vari oturduğunda zülüflü ocağından kırk adam ve diğerleri, usuliyle gelerek padişahımızın mübarek eteğini öperler. Kilerli ve Seferli’li de bu biçimde varıp etek öptükten sonra herkes odasına döner, birbirleriyle musafaha ederler. Şenlikler dört gün dört gece devam eder. Sonra her biri muratlarına ulaşıncaya kadar eskisi gibi yine okuyup yazmaya ve usulünce hare etmeye devam ederler.

Hazineli, Kilerli ve Seferli’ler, yer açıldıkça nöbetle ve yoluyla Has Oda’ya geçerler. Her bir odadan nöbetle ve sıraya göre Has Oda’ya girilir. Mesela her odadan, başta kim bulunuyorsa o gider. Bunlardan Has Oda’ya gitmeyenler, kendi derecelerine uygun bir vazife ile dışarı çıkarlar. Çoğunluğun vazifelerini tamamlayıp arzuları üzere muratlarına erdiklerinde Enderun’da, yirmişer-otuzar adamlardan başka kimse kalmaz. Onların yerine Galata, Edirne ve İbrahim Paşa saraylarından taşra çıkmayan (mezun olmayan) yeni hizmetliler odalara dağıtılıp edep ve terbiye ile yetiştirilirler. Ta ki bunlar da isteklerine, arzularına kavuşuncaya kadar. Çıkmanın (mezuniyet) en aşağı süresi yedi, en uzun süresi sekiz senedir. Cenâb-ı Bari-i Hüdadan dileğimiz budur ki bu güzel âdet ve erkânı zamanın tehlikesinden ve düşmanların kötü nazarlarından korusun…

Zamanımızda saadetlü padişahımızın Kur’an okuyan görevlileri ile dolu cennet gibi dört sarayı vardır. Bunların her biri sanki Din-i Muhammediye’nin ve Devlet-i Osmaniye’nin temel direği ve cihanın kutbudur. Şu yolla ki, yukarıda zikrettiğimiz tertip üzere dört sarayda dört bin “Kelamullah” gece ve gündüz padişahın devletinde açılıp okunur. Sonunda Osmanlı Devleti’nin devamı ve saadetli padişahımızın dünya ve ahiret isteklerinin yerine gelmesi için dua edilir.

Ocaktan yetişen ilim adamları

Fesahat ve belagat sahiplerinin kaynağı olan bu sultan saraylarında zamanımızda da pek çok değerli, mübarek ve zarif kişiler yetişmiştir. Birkaçını bildirelim:

Asrımızda yetişen halifelerin güzîde ve mümtazı, maarif meydanının şahbazı Ali ibni Ebi Talib’in ismini alan hazineden gitme Has Oda’lı Ali Ağa’dır. O, çeşitli ilimlerde mahir, hadis ve tefsir ilimlerinin nakline kadir bir kimsedir. Zamanın ne kadar faziletli bir zatı olduğu, sarayda şöhret bulan “Şifa-ül mü’minin” adlı eseriyle bellidir.

Bu ağanın seçkin talebesi, Resûl-i ekremin adaşı Mirza Mehmed Halife idi ki, o da tefsir, hadis, fıkıh, feraiz ve aklî bilimlerde eşi az bulunur çeşitli ilimlerde maharet sahibi bir zât-ı şerif idi. Hatta “Fıkh-ı Keydanî”yi Kaside-i Tantarani”yi ve “Kaside-i Münferice”yi gayet güzel tercüme edip, saadetli padişahımıza verip büyük ihsanlara mazhar oldu…

Yine Hz. Peygamberin “sallahü teala aleyhi ve sellem” ismini alan kiler imamı Mahmud Halife namında bir zat fen ilimlerinde eşsiz ve akranları arasında emsalsiz olduğundan Galatasarayı hocalığına tayin olmuştur.

Seferli Odası’ndan Tokatlı Ali Halife fıkıh ve feraiz ile çeşitli fen ilimlerinde mahir olup daha sonra o da Galatasarayı hocalığına çıkmıştır. Şair Abdurrahman Çelebi zamanın fazıl kişilerinden biriydi. “Recep Halife hatt-ı ta’lik’de sarf, nahiv, mantık, meani, fıkıh, feraiz, hadis ve matematikte gayet mahir bir kimse idi.

Bekir Halife, Tatardı. O da sözü edilen bilimlerde Recep Halife’yi andıran ona denk bir kimse idi. Selim, Hasan Mahmud Halifeler de her fende üstün kimselerdi.

Güzel yazı yazanlar arasında da Müezzin başı Gürcü Mustafa Ağa, Miftah Ağası Voynuk Mehmed Ağa, Çamaşırcı başı Mustafa Ağa, Mehmed Çelebi, Ahmed Halife, Davut Halife, Hafız Ömer Halife, Kadıköylü Müezzin Mehmed Çelebi, Kuyumcuzâde Küçük Mehmed Çelebi, Hafız Mustafa, Türk Ali vs.dir. Öteki odaların bilim erlerinin anlatılması için sözü uzatmak gerekir.”

XIX. yüzyıl başlarından itibaren Enderun‘un yerini modern müesseselerin alması ve uzun bir süreden beri devşirme sisteminin bozulması sebebiyle önemini kaybeden içoğlanı istihdamı 1833’te resmen ortadan kalkmıştır.

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Şimşirgil

BİBLİYOGRAFYA:


1) Mehmed Halife, Tarih-i Gılmanî, İstanbul 1340,
2) Lütfi Tarihi, c. IV, İstanbul 1328,
3) İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilâtı, Ankara 1984.

Not: Bu Makale, Tarih ve Medeniyet Dergisi Ekim 1996/31. Sayısı s. 57-61’de yayınlanmıştır.

http://ahmetsimsirgil.com/icoglanlar/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder