1 Ekim 2013 Salı

ERMENİLER NEDEN ALEVİLİĞİ SEÇTİ?

 

ERMENİLER NEDEN ALEVİLİĞİ SEÇTİ?

 
 
Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun son açıklamaları gündeme damgasını vurdu. Sayın Halaçoğlu’na gösterilen tepkileri abartılı ve bir ölçüde art niyetli buldum.

Eğer tarihi gerçekler Sayın Halaçoğlu’nun ifade ettiği gibi ise ve buna belgelere dayalı bilimsel bir karşı görüş öne sürülemiyorsa, sırf birileri rahatsız olabilir diye Tarih Kurumu Başkanı hilafı hakikat mi konuşmalıydı? Tarihi gerçekleri çarpıtmalı mıydı?

Mesele şu… Kayseri’de ‘Türk Kültürü ve Tarihinde Avşarlar” konulu sempozyuma katılan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu konuşmasında, 8–10 yıldır devam eden bir çalışmasından da söz etmiş ve Türkiye'de 41 bin 297 aşiret tespit ettiklerini, 1915’teki tehcirden kurtulmak isteyen Ermenilerin Anadolu'da kalmak için kendilerini Kürt Alevi olarak gösterdiklerini böylece sürgünden kurtulduklarını söylemiş.

Doğru bildiğini söylemese miydi?

Profesör Halaçoğlu o konuşmasında kimseyi kınamak ve özellikle bir şeyler ima etmek için konuşuyor değil ki… Sayın Halaçoğlu’nun bir akademisyen olarak görevi tarihi araştırmalar yapmak. Bunun için maaş alıyor devletten. Bu tür araştırmaları yapmaması görevini ihmal etmesi olurdu. Kaldı ki Profesör Halaçoğlu 14 yıldır Türk Tarih Kurumu’nun da (TTK) başkanı. Bu tür araştırmalara öncülük etmek onun için bir kamu görevi aynı zamanda.

Profesör Halaçoğlu’nun açıklaması gayet net olduğu halde konu özellikle başka noktalara çekildi ve her zaman olduğu gibi çarpıtılmış bilgiden yola çıkılarak saptırılmış yorumlar yapılmaya başlandı.

Hâlbuki Profesör Halaçoğlu konuşmasında yaptıkları bilimsel çalışmalardan söz ediyor ve araştırmalarında elde ettikleri bulgulardan yola çıkarak tarihi bir durum tespitinde bulunuyordu. Kimseyi etnik kökeninden veya dinsel tercihinden dolayı eleştirmiyordu.

Fakat bazı çevreler Profesör Halaçoğlu’nun açıklamasına sert tepki gösterdiler. Hatta istifaya davet edenler oldu. Kimi çevrelerin gösterdikleri tepkilere bakıyorum da, sanki kendisini deşifre olmuş gibi hisseden ve bu açıklamalardan rahatsızlık duyduğunu gizlemeyen bir yaklaşım sergileyenler bile var.

Galiba o profesör de haklı…

“Ermeni kökenli kaç rektör var?” başlıklı yazımızda, Haziran ayında Erzurum’da yapılan II. Türk Ermeni İlişkileri Sempozyumda, “Türkiye’de en güçlü lobi Ermeni lobisidir” diyen bir profesörün sözlerine yer vermiştik. Ülkemizde birkaç gündür kopartılan gürültüye bakıyorum da, “meğer profesör haklıymış” demek geliyor içimden…

Sanki Halaçoğlu bir iftirada bulunmuş gibi, sırf tarihi hakikatleri gündeme getirdi diye ölçüsüz tepki gösterenler, hatta dava açanlar oldu. Bakalım dava sahipleri, Profesör Halaçoğlu’nun 10 yıldır üzerinde çalıştığı ve 41 bin aşiret tespit ettiği kapsamlı araştırmasıyla ortaya koyduğu gerçeklere karşı, dava sahipleri hangi belgelerle mahkemeye gelecekler ve Halaçoğlu’nun görüşlerini çürütecekler. Şahsen bir bilim adamı olarak gelişmeleri ben de merak ediyorum… Bu sayede birbirinden farklı görüşleri ve tarihi gerçekleri de öğrenme fırsatı bulacağız. Fena mı olur?

Dava sahipleri müsterih olsunlar. Osmanlı Arşivleri herkese açık. Bizim de doğrusu pek acelemiz yok. Nasıl ki köylerdeki arazi davaları 20–30 yıl devam ediyorsa, Allah ömür verirse biz de gerekirse o kadar süre mahkemeye sürülecek karşı belgeler için bekleriz. Bakalım mahkeme bu işe ne diyecek? Bekleyip göreceğiz.

İddialar yeni değil…

Kaldı ki Sayın Halaçoğlu’nun ifade ettiği gerçekler ilk defa gün yüzüne çıkıyor ve yeni seslendiriliyor da değil… Uzun dönem MGK’da danışman olarak görev yapan Prof. Dr. Hasan Köni, Almanya Türk Toplumu'nun 21 Nisan 2001 de Extertal'de düzenlediği toplantıda yaptığı, “Ermeni Meselesi ve Türkiye'nin Uluslararası Konumu” başlıklı konuşmada, Profesör Halaçoğlu’nun söyledikleriyle örtüşen bilgiler veriyor.

Prof. Köni konuşmasında; Tehcir sırasında yerinden olmamak için "convert" olan yani Müslümanlığa dönen Ermeniler olduğunu, sayılarının 300–-400 bin kişi olduğunu söyledikten sonra, “Mesela Hakkâri’deki Alevi kardeşlerimiz dönmüş Ermenilerdir. Ayrıca dönmüş Museviler ve dönmüş Rumlar da var. Bunları maalesef Türkiye Cumhuriyeti kendi vatandaşlarını rahatsız etmemek için açıklamıyor. Doğuda maalesef bir yangın olduğu zaman askerlik ve nüfus şubeleri ilk önce yanar. Belki de devletin içinde de yüksek rütbeye gelmiş Ermeni kökenli dönmüş insanlarımız var. Kim olduklarını bilmiyoruz. Genelde Ermeni meselesinde dönmelerden hiç bahsedilmediğini…” ifade ediyor.

PKK ve Ermeniler kol kola…
Devletin elinde tüm bilgiler var. Kimin ne olduğu belli… Yani Prof. Halaçoğlu’nun altınız çizdiği birçok konu yeni değil. Tartışmalar üzerine Profesör Halaçoğlu bir gazeteye şunları söylemiş; “2 bin 200 civarında Kürt aşireti var. Kürtlerin de çoğu Şafii Sünnidir. Bazı ‘Kürt Aleviyim’ diyenler Ermeni dönmesidir. Bunu söylerken ‘maalesef Ermeni dönmeleridir’ diye ifade sarf etmemin nedeni ise, PKK ve TİKKO örgütü üyelerinin Ermeni dönmelerinden oluşmasıdır.”
Aksiyon dergisinde 1,5 yıl kadar önce “Gizli Ermeniler” ile ilgili bir dosya yayınlanmış, aşırı sol örgüt liderlerinin çoğunun gizli Ermenilerden oluştuğu bilgisine yer verilmişti. Aksiyon’da yayınlanan bilgilerle Sayın Halaçoğlu’nun tespitleri de birebir örtüşüyor:

Şu satırlar Aksiyon’dan; “Türkiye'de yaşayan 'Gizli Ermeniler' sol terör örgütleri ve PKK ile birlikte hareket edip bölücülükte önemli rol oynuyor. Kürt-Ermeni kardeşliği geçmişteki Kürt isyanlarında da aktif rol alıyor. Dersim isyanını başlatan bir Ermeni olduğu gibi, TİKKO'nun teorisyenliğini yapan da yine Garbis adında bir Ermeni idi.”

İhtida nedenleri?

O dönemde Ermenilerden bir kısmı tehcirden kurtulmak, bir kısmı da savaş döneminde Ermenilerin Müslümanlara yaptığı fecaat nedeniyle Birinci Dünya Savaşı bittikten sonra başlarına bir şey gelmesin endişesiyle ihtida ettiklerini (Müslüman olduklarını) açıkladılar. Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı bölgede daha çok Şafii mezhebi yaygın olmasına rağmen, kendilerini gizlemek için neden Aleviliği seçtiklerine gelince…

Bilindiği Sünnilerin yaşadığı yerlerde İslam’ın temel şartlarından olan namaz, oruç, hac gibi ibadetleri yerine getirenler toplum içinde dikkat çeker ve hemen fark edilirler. Sünniler içinde günlük ibadetlerini yerine getirmeyen, dine diyanete uzak duranlar bile, en azından cuma namazına, o da olmadı hiç olmazsa bayram namazına gitmeye az da olsa özen gösterirler. Gelenek düzeyindeki alışkanlıklar da dâhil, dini hiçbir ritüeli yerine getirmeyen Sünni sayısı oldukça azdır. Yapılan araştırmalar da zaten o yönde. Sünni yerleşim yerlerinde illa bir cami, minaresinde okunan ezan, ara sıra da olsa camiye uğrayan birkaç insan illa ki vardır.

Fakat ülkemizde bir tek camisi olmayan, camisi olsa da halkı hepten dine diyanete ilgisiz, hatta tepkili olduğu için ezan okunmayan yerler bulunmaktadır. Ülkemizde bulunan Alevi gruplarından bazılarında namaz, oruç, hac gibi (bireysel veya toplumsal) ibadetlerin hiç yerine getirilmemesi, “Ben Müslümanlığa geçtim ama yaşam biçimi ve inanç tarzı olarak Aleviliği seçtim” diyen Ermenilerin gerçekte Müslümanlığı benimseyip benimsemedikleri konusunda tereddüt oluşturmuştur. Prof. Halaçoğlu ile Prof. Köni’nin üzerinde durduğu nokta da budur. Sözde Müslüman ve Türk olarak kendisini tanıtan, ama gerçekte “Gizli Ermeni” olarak faaliyet sürdüren kesimler bulunmaktadır.

İsmi yanıltabilir?

Hani Vatan yazarı Tuğçe Baran, pazar günü Zaman gazetesinde yer alan söyleşisinde, "Bu ülkede başörtüsüne karşı çıkanlar Müslümanlıkla problemi olanlardır!" demişti ya… İşte ismi cismi tanıdık olan, ama İslam ve Müslümanlar söz konusu olduğunda toplumun değerleriyle inanılmaz derecede ters düşen insanların gerçek (sosyal) kimlikleri merak uyandırmaya başlamıştır.

Bu belirsizlik, (ağız alışkanlığıyla bir çırpıda söylemiş olalım) ismi farzı muhal Ahmet, Mehmet olan, ama gerçekte Türk mü Ermeni mi, ya da Müslüman mı yada başka dinden mi olduğu belli olmayan sosyal kesimlerin mevcudiyetini ortaya çıkarmıştır. Bu tür zeminler, ülke için zararlı faaliyetlerde bulunan illegal oluşumlara da kimi zaman ortam hazırlamıştır.

Şu unutulmamalıdır. Bu ülkede tarih boyu hiç kimse etnik kökeninden veya dinsel tercihinden dolayı itilip kakılmamıştır. Kültürümüzde, devlet ve toplum geleneğimizde yok böyle bir şey. Aslında tartışmalara en güzel cevabı Hülya Avşar vermiş ve demiş ki; "Türk'üm veya Kürdüm desem ne fark eder? Hepimiz Allah'ın kuluyuz. Önemli olan kimin ne olduğundan çok herkesin birbirinin düşüncelerine saygı duyması…"

Bu ülkede kimse, bir başkasının dininden de milliyetinden de rahatsız değil. Fakat bazı insanlar kendilerini gizleme çabasında iseler, gizli bir şeyler de çevirdikleri gibi bir izlenim çıkıyor ortaya.

Prof. Halaçoğlu’nu araştırmasından dolayı tebrik ediyorum. Devletin bildiğini milletiyle de paylaşmış.

Tarihi gerçeklerden ürkmeyelim. Halaçoğlu’nun dediği gibi, bu tür araştırmalar ülkede ayrışmaya değil, aksine, zaman içinde ne kadar da çok kaynaştığımıza tanıklık etmektedir. Ülkemizin ve insanımızın kıymetini bilelim, bozgunculara fırsat vermeyelim.
 
 
 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder