20 Haziran 2019 Perşembe
19 Haziran 2019 Çarşamba
LOZAN ZAFER Mİ? HEZİMET Mİ?
LOZAN ZAFER Mİ? HEZİMET Mİ?
Tarihçi Mustafa Armağan Lozan Barış Anlaşmasının bir hezimet olduğunu söylüyor. Armağan’a göre görüş farklılığı olabilecek tek konu hezimetin büyüklüğü:
"Lozan bir zafer değil hezimet olduğu açık fakat kaç sıfır yenildiğimiz hususu 3 sıfır mı, 5 sıfır mı, 7 sıfır mı olduğu tartışılabilir; bu noktada görüşlerimiz farklılaşabilir. Misak-ı Milli hedeflerine bile ulaşamamış, Batum’u, Antakya’yı, Adaları, Batı Trakya’yı alamamış; Kıbrıs’ı, Mısır’ı Sudan’ı İngilizlere bırakmış bir anlaşmadır.
Neticede bizim canımızı dişimize takıp kazandığımız, o kadar şehit verdiğimiz İstiklâl Harbi’mizin kazandığımız zaferin bir karşılığı olmamıştır.
Batı Trakya, o tarihte daha fazla Türk içeriyordu. Misak-ı Milli bize Türklerin çoğunlukta yaşadığı yerler Misak-ı Milli’ye dahildir deniyordu. Batı Trakya, Yunanistan’a bırakılıyor, Doğu Trakya Türkiye’de kalıyor, Batı Trakya’nın Yunanistan’a kalmasının hiçbir makûl açıklaması olamaz.
Eğer bir zafere kazanmışsanız zafer kazandığınız ülkeye nüfusu yüzde 80 Türk ve Müslüman olan bir bölgeyi bırakamazsınız bu açık bir hezimettir.
Ege adaları, İtalyanlara bırakılmıştır, Ege Adaları onların hakkı değildir. Ege adaları İtalyanlara geçici olarak bırakılmıştır ama Lozan’da bunlar mevzu bahis edilememiştir. Lozan’ın zafer olduğu bir yanlıştır."
Tarihçi Mustafa Armağan Lozan Barış Anlaşmasının bir hezimet olduğunu söylüyor. Armağan’a göre görüş farklılığı olabilecek tek konu hezimetin büyüklüğü:
"Lozan bir zafer değil hezimet olduğu açık fakat kaç sıfır yenildiğimiz hususu 3 sıfır mı, 5 sıfır mı, 7 sıfır mı olduğu tartışılabilir; bu noktada görüşlerimiz farklılaşabilir. Misak-ı Milli hedeflerine bile ulaşamamış, Batum’u, Antakya’yı, Adaları, Batı Trakya’yı alamamış; Kıbrıs’ı, Mısır’ı Sudan’ı İngilizlere bırakmış bir anlaşmadır.
Neticede bizim canımızı dişimize takıp kazandığımız, o kadar şehit verdiğimiz İstiklâl Harbi’mizin kazandığımız zaferin bir karşılığı olmamıştır.
Batı Trakya, o tarihte daha fazla Türk içeriyordu. Misak-ı Milli bize Türklerin çoğunlukta yaşadığı yerler Misak-ı Milli’ye dahildir deniyordu. Batı Trakya, Yunanistan’a bırakılıyor, Doğu Trakya Türkiye’de kalıyor, Batı Trakya’nın Yunanistan’a kalmasının hiçbir makûl açıklaması olamaz.
Eğer bir zafere kazanmışsanız zafer kazandığınız ülkeye nüfusu yüzde 80 Türk ve Müslüman olan bir bölgeyi bırakamazsınız bu açık bir hezimettir.
Ege adaları, İtalyanlara bırakılmıştır, Ege Adaları onların hakkı değildir. Ege adaları İtalyanlara geçici olarak bırakılmıştır ama Lozan’da bunlar mevzu bahis edilememiştir. Lozan’ın zafer olduğu bir yanlıştır."
17 Haziran 2019 Pazartesi
Sultan II.Abdülhamid'in açlıktan ölen şehzadesi: Ahmed Nuri Efendi
Sultan II.Abdülhamid'in açlıktan ölen şehzadesi: Ahmed Nuri Efendi
Sultan II.Abdülhamid’in 3. oğlu Şehzade Ahmed Nuri Efendi'nin trajik hayat hikayesini Türkiye gazetesi yazarı Prof. Dr. Buğra Ekinci, köşesinde yazdı.
Saltanat ve halifeliğin kaldırılmasının ardından yurt dışına sürülen Osmanlı hanedanı üyeleri perişan halde hayat sürdü. Kiminin cenazesi aidat ödenmediği için kemikleri kimsesizler mezarlığındaki mazgala atıldı, kimisi de ev sahibinin acıyarak kira almadığı pansiyonda hayatını kaybetti.
İşte bunlardan birisi de Sultan 2. Abdülhamid'in 1978 yılında doğan 3. oğlu Şehzâde Ahmed Nuri Efendi oldu. Türkiye gazetesi yazarı Prof. Dr. Buğra Ekinci, açlıktan ölen şehzadenin dram dolu hayatını köşesine taşıdı.
Vefakar eş: 1924 yılında halifelik kaldırılıp Osmanlı hanedanı sürgün edildiğinde Şehzâde Ahmed Nuri Efendi, 46 yaşında bir miralay (albay) idi. Zaten zevcinden ayrı yaşayan Fahriye Hanım, boşanarak İstanbul’da kalabilirdi. Ama öyle yapmadı. “Efendinin ekmeğini yedim; onu gurbette yalnız bırakamam” dedi ve zevci ile beraber sürgüne gitmeyi tercih etti.
O zaman ailenin çoğunun yaşadığı Nice’e geldiler. Fahriye Hanım, 1940 senesinde burada vefat etti. Şehzâde, vefakâr ve çilekeş zevcesinin cenazesini Şam’da Süleymaniye Câmii hazîresindeki aile kabristanına defnettirmeye muvaffak oldu.
Seyyar satıcılık yaptı: Şehzâde, seyyar satıcılık yaparak geçinmeye çalıştı. Resme ve mimarlığa olduğu kadar, kimyaya da vâkıftı. Nice’te evinde veya kaldığı otel odasında imal ettiği sabun gibi tuvalet malzemelerini satarak bir müddet geçinmiş; eşe-dosta da bunlardan hediye etmiştir.
Açlıktan ölüyorum: II. Cihan Harbi, hanedanın vaziyetini daha da fenalaştırdı. İş bulamayan Nuri Efendi, perişan bir vaziyete düştü. 1944 senesi Ağustos ayında Fransız Rivyera’sındaki Digne şehrinde bir parkta açlık ve hastalıktan vefat etmiş bulundu. Bir kimsesizler mezarlığına defnedildi. 20 sene süren sürgün hayatını 66 yaşında tamamlamıştı.
Cebinden mektup çıktı: Halası Mediha Sultan’ın torunu olan Fethi Sâmi Bey anlattı: “Ahmed Efendi’yi tanır ve severdim. Digne’de bir parkta ölüsünü buluyorlar. Polis gelip bakıyor. Cebinden bir mektup çıkıyor. Mektupta, ‘Ben ölürsem, kimseyi suçlamayın; zira açlıktan ölüyorum. Bir sinemada piyano çalarak hayatımı kazanıyordum. Şimdi bu işi de bulamıyorum. Beni bir Müslüman olarak defnedersiniz’ yazıyor. Bunu babam öğrenmiş, bize anlattı.”
https:// www.internethaber.com/ sultan-2-abdulhamidin-aclik tan-olen-sehzadesi-ahmed-n uri-efendi-foto-galerisi-2 027457.htm?page=7
Sultan II.Abdülhamid’in 3. oğlu Şehzade Ahmed Nuri Efendi'nin trajik hayat hikayesini Türkiye gazetesi yazarı Prof. Dr. Buğra Ekinci, köşesinde yazdı.
Saltanat ve halifeliğin kaldırılmasının ardından yurt dışına sürülen Osmanlı hanedanı üyeleri perişan halde hayat sürdü. Kiminin cenazesi aidat ödenmediği için kemikleri kimsesizler mezarlığındaki mazgala atıldı, kimisi de ev sahibinin acıyarak kira almadığı pansiyonda hayatını kaybetti.
İşte bunlardan birisi de Sultan 2. Abdülhamid'in 1978 yılında doğan 3. oğlu Şehzâde Ahmed Nuri Efendi oldu. Türkiye gazetesi yazarı Prof. Dr. Buğra Ekinci, açlıktan ölen şehzadenin dram dolu hayatını köşesine taşıdı.
Vefakar eş: 1924 yılında halifelik kaldırılıp Osmanlı hanedanı sürgün edildiğinde Şehzâde Ahmed Nuri Efendi, 46 yaşında bir miralay (albay) idi. Zaten zevcinden ayrı yaşayan Fahriye Hanım, boşanarak İstanbul’da kalabilirdi. Ama öyle yapmadı. “Efendinin ekmeğini yedim; onu gurbette yalnız bırakamam” dedi ve zevci ile beraber sürgüne gitmeyi tercih etti.
O zaman ailenin çoğunun yaşadığı Nice’e geldiler. Fahriye Hanım, 1940 senesinde burada vefat etti. Şehzâde, vefakâr ve çilekeş zevcesinin cenazesini Şam’da Süleymaniye Câmii hazîresindeki aile kabristanına defnettirmeye muvaffak oldu.
Seyyar satıcılık yaptı: Şehzâde, seyyar satıcılık yaparak geçinmeye çalıştı. Resme ve mimarlığa olduğu kadar, kimyaya da vâkıftı. Nice’te evinde veya kaldığı otel odasında imal ettiği sabun gibi tuvalet malzemelerini satarak bir müddet geçinmiş; eşe-dosta da bunlardan hediye etmiştir.
Açlıktan ölüyorum: II. Cihan Harbi, hanedanın vaziyetini daha da fenalaştırdı. İş bulamayan Nuri Efendi, perişan bir vaziyete düştü. 1944 senesi Ağustos ayında Fransız Rivyera’sındaki Digne şehrinde bir parkta açlık ve hastalıktan vefat etmiş bulundu. Bir kimsesizler mezarlığına defnedildi. 20 sene süren sürgün hayatını 66 yaşında tamamlamıştı.
Cebinden mektup çıktı: Halası Mediha Sultan’ın torunu olan Fethi Sâmi Bey anlattı: “Ahmed Efendi’yi tanır ve severdim. Digne’de bir parkta ölüsünü buluyorlar. Polis gelip bakıyor. Cebinden bir mektup çıkıyor. Mektupta, ‘Ben ölürsem, kimseyi suçlamayın; zira açlıktan ölüyorum. Bir sinemada piyano çalarak hayatımı kazanıyordum. Şimdi bu işi de bulamıyorum. Beni bir Müslüman olarak defnedersiniz’ yazıyor. Bunu babam öğrenmiş, bize anlattı.”
https://
M.Kemal Atatürk Nutuk’ta ne demek istedi?
M.Kemal Atatürk Nutuk’ta ne demek istedi?
M.Kemal Atatürk şöyle diyor:
“Efendiler, bütün insanlığın görgü, bilgi ve düşüncede yükselip olgunlaşması, Hristiyanlığı, Müslümanlığı, Budizmi bir yana bırakarak basitleştirilmiş ve herkes için anlaşılacak duruma getirilmiş saf ve lekesiz bir dünya dininin kurulması ve insanların, şimdiye kadar kavgalar, çirkeflikler, kaba istek ve iştahlar arasında bir sefalethanede yaşamakta olduklarını kabul ederek, bütün vücutları ve zekâları zehirleyen zararlı tohumları yok etmeye karar vermesi gibi şartların gerçekleşmesini gerektiren «birleşik bir dünya devleti» kurma hayalinin tatlı olduğunu inkâr edecek değiliz.”[1]
Maide Suresi
49 – “Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. Eğer Allah’ın hükmünden yüzçevirirlerse, bil ki Allah, bir kısım günahları sebebiyle onları musibete uğratmak istiyor. Muhakkak ki insanların çoğu yoldan çıkanlardır.”
***
Cenab-ı Hakk, “bir kısmından” bile sapılmaması gerektiğini beyan ediyor.
M. Kemal bir de “kaba istekler” ve “çirkefliklerden” ve “zekaları zehirleyen zararlı tohumlardan” bahsediyor… Sanki Islam, çirkeflik ve kaba istekleri mübah görüyor? Sanki Islam, (haşa) zekaları zehirleyen zararlı tohumlar ekiyor.
Yani kısaca, bütün bu olumsuzlukları Islam’a ve diğer batıl dinlere bağlıyor. Başka bir açıklaması var mı?
Ayrıca, “saf ve lekesiz bir dünya dini oluşturalım” diyor. Islam, saf ve lekesiz değil mi? Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) haşa başaramamış da, M. Kemal ve zihniyeti mi başaracak?
Bir de dikkat ettiyseniz, hristiyanlığın, müslümanlığın ve budizmin bir yana bırakılmasından bahsediliyor, ancak “yahudiliğin” bir yana bırakılması hakkında bir bilgi “nedense” yok. Bu size bir ipucu veriyor mu?
Yine mi Yahudilere, masonlara ve siyonistlere hizmet edecek bir proje?
KAYNAK:
[1] M. Kemal Atatürk, Nutuk, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, 9. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul 1969, cild 2, sayfa 713.
Bölüm 14: Lozan Barış Konferansı ve Saltanatın Kaldırılmasına İlişkin Gelişmeler, Hilafet Meselesi
Konu 24: Hilafet Konusunda Halkın Şüphe ve Endişesini Gidermek İçin Yaptığım Açıklamalar.
Kadir Çandarlıoğlu
https:// belgelerlegercektarih.com/ 2012/07/16/ muslumanligi-bir-yana-birak mak-ne-demek-m-kemal-atatu rk-nutukta-ne-demek-istedi /
M.Kemal Atatürk şöyle diyor:
“Efendiler, bütün insanlığın görgü, bilgi ve düşüncede yükselip olgunlaşması, Hristiyanlığı, Müslümanlığı, Budizmi bir yana bırakarak basitleştirilmiş ve herkes için anlaşılacak duruma getirilmiş saf ve lekesiz bir dünya dininin kurulması ve insanların, şimdiye kadar kavgalar, çirkeflikler, kaba istek ve iştahlar arasında bir sefalethanede yaşamakta olduklarını kabul ederek, bütün vücutları ve zekâları zehirleyen zararlı tohumları yok etmeye karar vermesi gibi şartların gerçekleşmesini gerektiren «birleşik bir dünya devleti» kurma hayalinin tatlı olduğunu inkâr edecek değiliz.”[1]
Maide Suresi
49 – “Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. Eğer Allah’ın hükmünden yüzçevirirlerse, bil ki Allah, bir kısım günahları sebebiyle onları musibete uğratmak istiyor. Muhakkak ki insanların çoğu yoldan çıkanlardır.”
***
Cenab-ı Hakk, “bir kısmından” bile sapılmaması gerektiğini beyan ediyor.
M. Kemal bir de “kaba istekler” ve “çirkefliklerden” ve “zekaları zehirleyen zararlı tohumlardan” bahsediyor… Sanki Islam, çirkeflik ve kaba istekleri mübah görüyor? Sanki Islam, (haşa) zekaları zehirleyen zararlı tohumlar ekiyor.
Yani kısaca, bütün bu olumsuzlukları Islam’a ve diğer batıl dinlere bağlıyor. Başka bir açıklaması var mı?
Ayrıca, “saf ve lekesiz bir dünya dini oluşturalım” diyor. Islam, saf ve lekesiz değil mi? Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) haşa başaramamış da, M. Kemal ve zihniyeti mi başaracak?
Bir de dikkat ettiyseniz, hristiyanlığın, müslümanlığın ve budizmin bir yana bırakılmasından bahsediliyor, ancak “yahudiliğin” bir yana bırakılması hakkında bir bilgi “nedense” yok. Bu size bir ipucu veriyor mu?
Yine mi Yahudilere, masonlara ve siyonistlere hizmet edecek bir proje?
KAYNAK:
[1] M. Kemal Atatürk, Nutuk, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, 9. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul 1969, cild 2, sayfa 713.
Bölüm 14: Lozan Barış Konferansı ve Saltanatın Kaldırılmasına İlişkin Gelişmeler, Hilafet Meselesi
Konu 24: Hilafet Konusunda Halkın Şüphe ve Endişesini Gidermek İçin Yaptığım Açıklamalar.
Kadir Çandarlıoğlu
https://
ALEİSTER CROWLEY KİMDİR?
20. Yüzyılın Canavarı Aleister Crowley Hakkında Çok Az Bilinen 13 Şaşırtıcı Gerçek
İsmini hiç duymamış olanlarınız için hemen özetleyelim.
Aleister Crowley, 12 Ekim 1875'te İngiltere'de tanınmış, zengin ve aşırı dindar bir ailenin oğlu olarak doğmuş, 23 yaşında Altın Şafak Cemiyeti'ne üye olmuş, sonrasında hemcinsleri ile olan ilişkileri yüzünden "sapkın" kategorisinde değerlendirildiği için cemiyetten atılmıştır. Yaşamının ilerleyen evrelerinde çeşitli cemiyetler ve tarikatlarla savaş halinde olmuş; fakat en sonunda, bugün birçok ünlü ismin de üyesi olduğu düşünülen Ordo Templi Orientis (O.T.O) tarikatına başkan olup "Büyük Üstat" unvanını almıştır.
Günümüz satanizminin temellerini atmış, yaptığı çalışma ve büyülerle sayısız katliama sebep olmuştur. Toplumun huzurunu ve güvenliğini bozduğu gerekçesiyle İtalya ve Fransa dahil birçok ülkeden sınır dışı edilmiş, yaptığı kanlı ayin ve kara büyüleriyle 20. yüzyılın şeytanı olarak anılmıştır.
Paganizm, şamanizm gibi gözler önünde olmayan doğu dinlerini ve kültürünü batıya taşıması, diğer bir deyişle doğu ve batıyı harmanlamış olması ile ünlüdür.
Düşünceleri ve öğretileriyle bir kuşağın peşinden koştuğu o büyük sanatçıları, dolayısıyla yapıtlarını da derinden etkileyen ikonik bir isim:
Aleister Crowley
1. Başarılı bir öğrenci, usta bir şair ve Cambridge mezunudur.
Eğitimine Trinity'de bir kolejde psikoloji, felsefe ve ekonomi ile başlamış, Cambridge'de edebiyat okuyarak devam etmiştir.
Şiir, resim, satranç, astroloji, simya gibi bir çok dalda kendini göstermiş, hatta dağcılığa merak saldığı gençlik yıllarında dünyanın en yüksek 2. ve 3. dağlarına tırmanmıştır.
Babasının ölümünü takip eden yıllarda geçirdiği üstü kapalı bir olayın ardından kara büyü sanatına gönül verecek ve yavaş yavaş bugün adını ürpertiyle andığımız o ''Canavar''a dönüşecektir.
2. Annesi tarafından takılan "İncil'deki Canavar" (The Beast ''666'') lakabını ömrünün sonuna kadar gururla taşıdı.
Crowley'nin annesi, babasının ölümünün ardından oğlunun tüm insiyatifini eline aldı ve onu sıkı bir eğitime tabi tuttu. Fakat Crowley, bir türlü yola gelmeyen huysuz bir çocuktu. Evin hizmetçisine henüz 14 yaşındayken tecavüz etmesinin ardından annesi ona İncil'de geçen ''The Beast'' lakabını taktı. Bu durumdan inanılmaz bir şekilde zevk alan Crowley, ilerideki yıllarda annesinin taktığı lakaba uygun yaşamanın ona haz verdiğini ve kalan ömrünü bu lakaba yaraşır şekilde günah işleyerek yaşamaya adadığını söyleyecekti.
3. Din ile bilimsel metodun birleştirilmesi gerektiğine inanırdı. Thelema'yı geliştirip kendi dini haline getirdi.
Crowley, aşırı dindar bir ailede yetişmesine rağmen hristiyanlığı daha çocukluğunda reddetmiş ve sonrasında çeşitli denemelerin ardından ''Thelema'' dinini geliştirip kendine uygun hale getirmiştir.
Thelema dininin kitabı ise bizzat kendisinin yazdığı Kanun Kitabı'dır. Kara büyüye de yer verilen kitapta evrenin oluşumundan insanın özüne kadar türlü konulara yer verilmiş, motto olarak da ''Do what you wilt shall be the whole of the law'' (Ne istiyorsan onu yap, tüm kanun budur) sunulmuştur.
Crowley, kendisini peygamber ilan etmiş ve çevresinde müritler toplamayı başarmıştır.
“İsa’dan ve Tanrı’dan nefret etmiyorum. Sadece insanların İsa’sından ve Tanrı’sından nefret ediyorum.” – Aleister Crowley
4. Yalnızca kızıl kadınlarla birlikte oldu.
Aynı zamanda biseksüel olan Crowley İncil'de okuduğu Kızıl Kadın ile özdeşleştirdiğinden ötürü hayatı boyunca yalnızca kızıl saçlara sahip kadınlarla birlikte oldu. Henüz 14 yaşındayken evin hizmetçisi ile zorla beraber olurken annesinin yatağında basıldı ve bu olaydan sonra hizmetçi evden kovulup sokakta yaşamak zorunda kaldı. Bir rivayete göre de Crowley'nin kötü enerjisi kovulan hizmetçi ile Karın Deşen Jack'in yollarını kesiştirdi ve hizmetçi, Jack'in kurbanlarından biri oldu.
5. Kendisini Aiwass adında bir meleğin koruduğuna inanırdı.
Kendisini Aiwass adında bir meleğin koruduğuna inanırdı.
Crowley, kendisini Aiwass adında bir meleğin (bir diğer rivayete göre Horus'un) koruduğunu iddia etmekteydi.
Kahire gezisi sırasında karısı Rose'un kılığına bürünerek üç günde ona, ünlü Kanun Kitabı'nı yazdırdığını belirten Crowley'e göre normalde şekilsiz ve bedensiz olan bu varlık hayatı boyunca kendisine rehberlik etmişti.
6. 23 yaşında girdiği Altın Şafak Cemiyeti'nden hemcinsleriyle ilişkiye girmesi yüzünden kovulmuştur.
Biseksüelliği ve yüksek egosu sebebiyle Altın Şafak Cemiyeti'nden kovulmasının ardından, cemiyetin tüm sırlarını 7 sayıdan oluşan bir dergide tüm dünyaya açıklamıştır. Bu olay sonrasında MacGregor Mathers ile büyük bir kara büyü savaşına girmişlerdir. Taraf tutmak istemeyenlerin cemiyetten ayrılmasının ardından Altın Şafak Cemiyet'i çökmüştür.
Aynı zamanda Crowley'nin 33. dereceden bir mason olduğu da söylenir.
7. Crowley'nin Bush'un dedesi olma ihtimali üzerinde durulmuştur.
Crowley, ellili yaşlarındayken üzerinde çalıştığı ''Supreme Ordeal'' için bazı deneyler yapmaktaydı. O sıralar misafir olarak kaldığı evde bulunan ve sapkın seks deneylerinde Crowley'e yardım ettiği düşünülen Pauline Pierce, kocasının kollarına döndükten sonra 8 Haziran 1925'te yani tam 8 ay sonra Barbara adında bir kız doğurdu.
Ve Barbara sonradan ABD başkanı seçilecek olan George H. W. Bush ile evlendi.
Bütün bunlar birer tesadüf mü bilemiyoruz. Ama eğer değilse George W. Bush, Crowley'nin öz be öz torunu demektir. Üstelik Barbara ve Crowley arasındaki inanılmaz benzerlik de bu söylentiyi kanıtlar nitelikte.
8. Crowley, aynı zamanda oğluna ismini verecek kadar da büyük bir Atatürk hayranıydı.
Aleister Crowley ve Atatürk ne alaka dediğinizi duyar gibiyiz. Aynı yüzyılda yaşamış olmaları dışında gözle görülen tek bir ortak yönleri dahi yok. Fakat Crowley, yine de Deirdre O'Doherty'den olma oğluna Attaturk ismini vererek Mustafa Kemal Atatürk'e olan hayranlığını gözler önüne seriyor.
Oğlu Atatürk ise, yaşadığı süre içerisinde üç kez isim değiştiriyor ve gizemli hayatı yine gizemli bir şekilde 2003 yılında Kanada'da gözlerden uzak bir yerde son buluyor.
Ayrıca Crowley, 1945'te yayınlanan Oriflame adlı şiir kitabında yer alan "Gone are the Ghosts and Gods" (Gidenler Hayaletler ve Tanrılardır) şiirini Mustafa Kemal Atatürk ve oğlu Alaister Attaturk Crowley'e ithaf ediyor.
9. The Beatles'ın ünlü "Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band" albümü ona ithaf edilmiştir.
The Beatles, o efsanevi albümünün kapak resminde, hayranı oldukları birçok ünlü isimle birlikte Aleister Crowley'e de yer vermişti.
Albüm, Crowley'nin tam da 20. ölüm yıl dönümünde piyasaya sürüldü ve albüme ismini de veren Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band şarkısı ''It was 20 years ago today'' sözüyle başladığı için, 13 şarkıdan oluşan tüm albümün aslında Crowley'e ithaf edildiği düşünülüyor.
10. Hayatı boyunca şeytanın oğlu Golem'i dünyaya getirebilmek için çalışmıştır.
Bir rivayete göre bu amaç uğruna yaptığı ayinlerde şeytana 150'ye yakın kurban vermiştir.
Hiçbir zaman hapse girmemesinin sebebi olarak da, onunla uğraşan ve ritüellerinde kendisiyle bir şekilde bağlantıda bulunan herkesin gizemli bir şekilde ölmesi ileri sürülmüştür.
11. Crowley'nin bir dönem yaşamış olduğu İskoçya'daki Boleskine Konağı'nı Led Zeppelin'in ünlü gitaristi Jimmy Page satın almıştır.
Aleister Crowley, Led Zeppelin grubunu da derinden etkilemiş olmalı ki, grup dört albümünde çeşitli şarkılarda Crowley'e göndermelerde bulunmuştur. Grubun gitaristi Jimmy Page (Ordo Templi Orientist tarikatına üye olduğu söylenir) ise Crowley'nin en tutkulu hayranlarından birisiydi. Crowley'nin bir dönem yaşamış olduğu konağı uçuk paralara satın almış ve onun kişisel eşyalarından da önemli bir koleksiyon oluşturmuştur. Bunlarla da yetinmemiş olacak ki, Equinox adında bir kitapçı açarak yalnızca Crowley'nin kitaplarını satmıştır.
12. Ölüm döşeğindeyken doktorunu lanetlemiştir.
Son zamanlarında uyuşturucuyu günde 13 doza kadar arttıran Crowley, ölüm döşeğindeyken çektiği acılara dayanamaz ve doktorundan ona morfin vermesini ister fakat doktoru bunu reddeder. Ölümünden 24 saat sonra ona morfin vermeyi reddeden doktoru gizemli bir şekilde ölür. Karısına göre Crowley doktorunu lanetlemiştir. Karısı o geceyi anlatırken lanet sırasında korkunç gök gürültülerinin duyulduğunu ve rüzgarların odadaki eşyaları birer birer yere düşürecek kadar kuvvetli estiğini belirtmiştir.
13. Müzik, edebiyat kısacası sanat camiasında da yadsınamaz bir etkisi olmuştur.
Yaşadığı süre boyunca birçok insan tarafından aşağılanan ve önemsenmeyen bu gizemli adamın bugün dillere pelesenk olmuş efsanevi şarkılara daha da doğrusu rock-metal camiasına yön vermiş olması da bir hayli ilginçtir.
Iron Maiden grubunun solisti Bruce Dickinson, David Bowie, Jimmy Page, The Beatles, Marilyn Manson, The Rolling Stones'un solisti Mick Jagger, Red Hot Chili Peppers ve daha birçoğu bu gizemli kişilikten esinlenmiş ve bu etkileri albümlerine de yansıtmışlardır.
Hakkında sayısız film yapılan, kitap ve şarkı yazılan Crowley, 1947 yılında öldüğünde arkasında açıklanamayan bir gizem ve bugün hala bir şekilde tüylerimizi ürpertmeyi başaran 72 yıllık sırlarla dolu bir yaşantı bıraktı.
AYTUNÇ ALTINDAL KİMDİR?
AYTUNÇ ALTINDAL KİMDİR?
Aytunç Altındal, din, tarih ve politika alanlarında faaliyet göstermiş Türk teolog, gazeteci, araştırmacı ve yazar. Dinler, felsefe, ezoterik ve gizli örgütler, ve benzeri konularda birçok makale ve kitap yazmıştır. 18 Kasım 2013'te İstanbul'da vefat etmiştir.
Doğum tarihi: 12 Ocak 1945, Bakırköy, İstanbul
Ölüm tarihi ve yeri: 18 Kasım 2013, Yeşilköy Mahallesi, İstanbul
Defin tarihi ve yeri: Karacaahmet Mezarlığı, İstanbul
Çocuklar: Emine Altındal Altuğ, Ahmet Mustafa Altındal, Zeyno Altındal
Ebeveynler: Ahmet Cavit Altındal, Fatma Melahat Altındal
Aytunç Altındal: "Komplonun teorisi olmaz konspirasyon un teorisi olur"
Aytunç Altındal (Gerçek ad Osman Aytun Altındal doğum 12 Ocak 1945, Bakırköy, İstanbul - vefat 18 Kasım 2013)
Melami eğitimi alan Altındal kendi deyimiyle Havass'tan(*) (çift 's' ile) idi. Zaten 70'li yıllarda Cağaloğlu'nda kurduğu yayınevinin adını da “Havass” koymuştu.
Kendisini Aytunç Altındal'ın eşi olarak gösteren Naciye Selin Şenocak FETO'cu mü?
Kızı Emine Altındal: "SON KiTABI KAYIP!"
Aytunç Altındal'ın vefatında yaşanan tuhaflıklar bununla da sınırlı değil. Sadece evraklar değil, özel eşyaları ve ailevi yadigarlar, bir takım antika koleksiyonlar ve daha kötüsü parmağındaki yüzüğe kadar birçok eşyanın akıbeti belli değil diye konuşan kızı Emine Altındal şöyle devam etti: Babamın İngilizce yazdığı "Oh Lord, please misunderstand me correctly" adlı son eseri evinden alınan ya da yok edilen değerli araştırmalarının en önemlilerinden biridir.Bu kitabın bizim bildiğimiz kadarıyla tek bir kopyası vardı, o da ortada yok. Kimler tarafından, neden ve hangi amaçla bizlerden ve kamuoyundan saklanıyor bilmiyoruz.
SELiN ŞENOCAK BABAMIN EŞi DEĞiL!
EMİNE Altındal, babasının vefatından sonra medyada öne çıkan manevi kızı Yonca Bayrak ve eşi olarak bilinen Selin Şenocak isimleriyle ilgili de çarpıcı açıklamalarda bulundu. Altındal şunları söyledi: Yonca (Bayrak) hanım, saygıdeğer bir insandır ve kendisi ile görüşürüz. Ancak babamın Selin (Şenocak) hanım ile bir evlilik akdi yoktu. Hanımefendi nasıl böyle bir yersiz iddiada bulunup ben eşiyim diyebildi, anlayamadık Kayıp eşyalarıyla ilgisi var mı bunu mahkeme belirleyecek. Selin hanım, babama sadece arkadaşlık ve asistanlık ediyordu. Zaten kendisi bir sürü soru işareti ile beraber ortadan kayboldu.
http://okudunmu.org/forum/ index.php?topic=257.0
Kızı Emine Altındal: "SON KiTABI KAYIP!"
Aytunç Altındal'ın vefatında yaşanan tuhaflıklar bununla da sınırlı değil. Sadece evraklar değil, özel eşyaları ve ailevi yadigarlar, bir takım antika koleksiyonlar ve daha kötüsü parmağındaki yüzüğe kadar birçok eşyanın akıbeti belli değil diye konuşan kızı Emine Altındal şöyle devam etti: Babamın İngilizce yazdığı "Oh Lord, please misunderstand me correctly" adlı son eseri evinden alınan ya da yok edilen değerli araştırmalarının en önemlilerinden biridir.Bu kitabın bizim bildiğimiz kadarıyla tek bir kopyası vardı, o da ortada yok. Kimler tarafından, neden ve hangi amaçla bizlerden ve kamuoyundan saklanıyor bilmiyoruz.
SELiN ŞENOCAK BABAMIN EŞi DEĞiL!
EMİNE Altındal, babasının vefatından sonra medyada öne çıkan manevi kızı Yonca Bayrak ve eşi olarak bilinen Selin Şenocak isimleriyle ilgili de çarpıcı açıklamalarda bulundu. Altındal şunları söyledi: Yonca (Bayrak) hanım, saygıdeğer bir insandır ve kendisi ile görüşürüz. Ancak babamın Selin (Şenocak) hanım ile bir evlilik akdi yoktu. Hanımefendi nasıl böyle bir yersiz iddiada bulunup ben eşiyim diyebildi, anlayamadık Kayıp eşyalarıyla ilgisi var mı bunu mahkeme belirleyecek. Selin hanım, babama sadece arkadaşlık ve asistanlık ediyordu. Zaten kendisi bir sürü soru işareti ile beraber ortadan kayboldu.
http://okudunmu.org/forum/
Kemal Atatürk:''Ahlaksız bir Arap'ın dini görüşlerinden oluşan İslam artık ölmüştür.''
Kemal Atatürk:''Ahlaksız bir Arap'ın dini görüşlerinden oluşan İslam artık ölmüştür.''
''...Ahlaksız bir Arap'ın dini görüşlerinden oluşan İslam artık ölmüştür. Belki çöldeki göçebe kabilelerine uygun olmuş olabilir, ama gelişmekte olan modern bir ülke için değil.. Dine ihtiyaç duyan bir yönetici korkaktır. Hiçbir korkak, yönetici olmamalıdır..."[1]
Kaynaklar:
[1]Arba Yayınları, Bozkurt Kitabı, Çeviren:Gül Çağalı Güben mart 1997 5.ci baskı,Sayfa 170
(orjinali : Grey Wolf, Mustafa Kemal, An Intimate Study of a Dictator, H.C. Armstrong, sayfa 241, 1934)
http://
Aytunç Altındal: 'Atatürk Mason'du'
Aytunç Altındal: 'Atatürk Mason'du'
Araştırmacı Yazar Aytunç Altındal, katıldığı bir televizyon programının canlı yayınında Mustafa Kemal Atatürk'ün Mason olduğunu iddia etti.
Araştırmacı Yazar Aytunç Altındal, katıldığı bir televizyon programının canlı yayınında Mustafa Kemal Atatürk'ün Mason olduğunu iddia etti.
Habertürk ekranlarında yayınlanan Pelin Çift'in sunduğu Öteki Gündem programının dünkü konuğu Bilinmeyen-gizli kalmış tarih, inançlar ve komplo teorileri üzerine araştırmalarıyla tanınan yazar Aytunç Altındal'dı. Masonluk üzerine konuşulan programda Altındal, Atatürk'ün Mason olduğunu ima ettiği yazısını anlattı.
Masonlarla ilgili yayın yaptığı için tehdit edildiğini söyleyen Aytunç Altındal, 'Mustafa Kemal geometri kitabı yazdı dedim diye şikayet edildim ' ifadesini kullandı.
Bu yazısının 12 Eylül sırasında yayınlandığını belirten Altındal, 'Bir asker ve devlet adamından askeri veya devletle ilgili bir kitap yazması beklenirken Atatürk oturuyor bir geometri kitabı yazıyor. Benim bu yazım yayınlandıktan sonra profesör olduğunu iddia eden bir vatandaş beni Kanan Evren'e ihbar ediyor. 'Bu adam solcudur. Mustafa Kemal'in geometri kitabı yazdığını söylüyor. Mustafa Kemal geometri kitabı falan yazmamıştır' diyor. Bu adam Türk Dil Kurumu üyesi ' şeklinde konuştu.
'GEOMETRİ MASONLAR İÇİN EN ÖNEMLİ HUSUS '
Geometrinin Masonlar için en önemli husus olduğuna dikkat çeken Altındal, ' 1717 tarihli Mason Anderson Anayasası'nın birinci maddesinde şöyle bir madde var; 'Her Mason'un kalbinde geometri yatar.' Öyle başlar. Dedim ki; çok manidar yani garip bir durum. Devlet Başkanı ve asker olan bir şahıs niçin yazsın diye yazmış ' diye konuştu.
Bunun üzerine Pelin Çift, 'Siz Mason olduğunu mu ima ettiniz orada? ' diye sordu.
Aytunç Altındal da, 'Benim elimde Almanya'dan gelen belgeler var. Şimdi buna girmiyorum millet zıplamasın gecenin bu saatinde. başka bir zaman anlatırım ' yanıtını verdi.
BEYAZ GAZETE
Kaynak : Beyaz Gazete Özel
http://beyazgazete.com/ haber/2013/2/4/ aytunc-altindal-ataturk-mas on-du-1648363.html
Araştırmacı Yazar Aytunç Altındal, katıldığı bir televizyon programının canlı yayınında Mustafa Kemal Atatürk'ün Mason olduğunu iddia etti.
Araştırmacı Yazar Aytunç Altındal, katıldığı bir televizyon programının canlı yayınında Mustafa Kemal Atatürk'ün Mason olduğunu iddia etti.
Habertürk ekranlarında yayınlanan Pelin Çift'in sunduğu Öteki Gündem programının dünkü konuğu Bilinmeyen-gizli kalmış tarih, inançlar ve komplo teorileri üzerine araştırmalarıyla tanınan yazar Aytunç Altındal'dı. Masonluk üzerine konuşulan programda Altındal, Atatürk'ün Mason olduğunu ima ettiği yazısını anlattı.
Masonlarla ilgili yayın yaptığı için tehdit edildiğini söyleyen Aytunç Altındal, 'Mustafa Kemal geometri kitabı yazdı dedim diye şikayet edildim ' ifadesini kullandı.
Bu yazısının 12 Eylül sırasında yayınlandığını belirten Altındal, 'Bir asker ve devlet adamından askeri veya devletle ilgili bir kitap yazması beklenirken Atatürk oturuyor bir geometri kitabı yazıyor. Benim bu yazım yayınlandıktan sonra profesör olduğunu iddia eden bir vatandaş beni Kanan Evren'e ihbar ediyor. 'Bu adam solcudur. Mustafa Kemal'in geometri kitabı yazdığını söylüyor. Mustafa Kemal geometri kitabı falan yazmamıştır' diyor. Bu adam Türk Dil Kurumu üyesi ' şeklinde konuştu.
'GEOMETRİ MASONLAR İÇİN EN ÖNEMLİ HUSUS '
Geometrinin Masonlar için en önemli husus olduğuna dikkat çeken Altındal, ' 1717 tarihli Mason Anderson Anayasası'nın birinci maddesinde şöyle bir madde var; 'Her Mason'un kalbinde geometri yatar.' Öyle başlar. Dedim ki; çok manidar yani garip bir durum. Devlet Başkanı ve asker olan bir şahıs niçin yazsın diye yazmış ' diye konuştu.
Bunun üzerine Pelin Çift, 'Siz Mason olduğunu mu ima ettiniz orada? ' diye sordu.
Aytunç Altındal da, 'Benim elimde Almanya'dan gelen belgeler var. Şimdi buna girmiyorum millet zıplamasın gecenin bu saatinde. başka bir zaman anlatırım ' yanıtını verdi.
BEYAZ GAZETE
Kaynak : Beyaz Gazete Özel
http://beyazgazete.com/
ASPARAGAS
ASPARAGAS
Güya 1919'da "Suudiler" Efendimiz'in(sav) mezarını yıkacakmış da M.Kemal "O mezarın tek taşına dokunursan kurtuluş savaşını bırakır ordularımla aşağı inerim" demiş
1) 1919'da "orduları"mız yok
2) Suudiler o tarihte iktidarda değil
3) 2,321 kilometreyi neyle gidecekti?
-Mustafa Armağan-
Sultan Abdülaziz Kimdir?
Sultan Abdülaziz Kimdir?
33. Osmanlı Padişahı olan Sultan Abdülaziz, 8 Şubat 1830 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. 25 Haziran 1861'de tahta geçti. Müziğe meraklı Osmanlı Padişahlarından biridir. Sultan Abdülaziz'in birçok bestesi vardır. Ayrıca, güreş, bilek güreşi, av, cirit ve binicilik sporlarına da merakı vardı.
Osmanlı Donanması üzerinde büyük çalışmalar yapmış, donanmanın modernleşmesi için çok uğraşlar vermiştir. Sultan Abdülaziz, Avrupa'ya seyehat eden tek Osmanlı Padişahıdır. III. Napolyon'un Sultanaziz'i Paris'e daveti üzerine buraya seyehat ederek 1867'de burada düzenlenen büyük bir sergiye katılmıştır. Sanata merakı olan Sultan, bir operaya (Richard Wagner'in Bayreuth operasına) maddi yardımda dahi bulunmuştur.
Tanzimat Fermanı ile başlayan batılılaşma sürecinin devam edilmesine büyük önem veren Sultan Abdülaziz İstanbul Üniversitesi eğitimini, Fransız Eğitim sistemi örnek alınarak tekrar düzenlenmesine vesile olmuştur.
Doğu Ekspres'in duraklarından biri olan Sirkeci Garı'nın temelleri Abdülaziz zamanında atıldı.
Sultan Abdülaziz nasıl tahttan indirildi?
1875’te dış borçlar ödenemediğinden Osmanlı İmparatorluğu malî açıdan iflas etti. Balkanlar’da Osmanlı aleyhtarı hareketler artmaktaydı. Bütün bunlar Sultan Abdülaziz’in hükümdarlığını sarstı. Midhat ve Hüseyin Avni paşalar, Abdülaziz’i kendileri ve devlet için tehlikeli görüp, padişahı tahttan indirmek için faaliyete geçtiler. İstanbul medreselerindeki talebeler kışkırtılarak, 10 Mayıs 1876’da dersleri boykot edip, gösteriler yapmaları sağlandı.
Ulemanın ileri gelenleri da göstericilere katıldı. Göstericiler şeyhülislâm ile sadrazamın azlini istediler. Bu durum karşısında Sultan Abdülaziz, sadrazamlığa Mütercim Rüşdü Paşa’yı, seraskerliğe Hüseyin Avni Paşa’yı, şeyhülislâmlığa da Hasan Hayrullah Efendi’yi atadı. Midhat Paşa’yı da Meclis-i Vükela üyeliğine tayin etti. Bu tayinler üzerine talebenin gösterisi son buldu. Sultan Abdülaziz, olayların yatıştığını zannetti. Ancak yönetime yeni gelen bu grup, padişahı tahttan indirmek için faaliyetlerini sürdürdüler. Fetva Emini Halil Efendi’den padişahın halli için fetva alındıktan sonra, 30 Mayıs’ta Sultan Abdülaziz bir darbeyle tahttan indirilerek, TopkapıSarayı’na getirildi.
Tahta Veliaht V. Murad çıkarıldı. Sultan Abdülaziz, Topkapı Sarayı’nda yaklaşık yarım asır önce katledilen III. Selim’i hatırlayınca naklini istedi. Nakledildiği Feriye Sarayı’nda, 1 Haziran günü bilek damarları kesilmiş olarak ölü bulundu. Onun ölümünün intihar mı yoksa bir tertip sonucu mu olduğu hâlâ tartışılır. Ancak eldeki delillere göre Sultan Abdülaziz öldürülmüştür.
33. Osmanlı Padişahı olan Sultan Abdülaziz, 8 Şubat 1830 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. 25 Haziran 1861'de tahta geçti. Müziğe meraklı Osmanlı Padişahlarından biridir. Sultan Abdülaziz'in birçok bestesi vardır. Ayrıca, güreş, bilek güreşi, av, cirit ve binicilik sporlarına da merakı vardı.
Osmanlı Donanması üzerinde büyük çalışmalar yapmış, donanmanın modernleşmesi için çok uğraşlar vermiştir. Sultan Abdülaziz, Avrupa'ya seyehat eden tek Osmanlı Padişahıdır. III. Napolyon'un Sultanaziz'i Paris'e daveti üzerine buraya seyehat ederek 1867'de burada düzenlenen büyük bir sergiye katılmıştır. Sanata merakı olan Sultan, bir operaya (Richard Wagner'in Bayreuth operasına) maddi yardımda dahi bulunmuştur.
Tanzimat Fermanı ile başlayan batılılaşma sürecinin devam edilmesine büyük önem veren Sultan Abdülaziz İstanbul Üniversitesi eğitimini, Fransız Eğitim sistemi örnek alınarak tekrar düzenlenmesine vesile olmuştur.
Doğu Ekspres'in duraklarından biri olan Sirkeci Garı'nın temelleri Abdülaziz zamanında atıldı.
Sultan Abdülaziz nasıl tahttan indirildi?
1875’te dış borçlar ödenemediğinden Osmanlı İmparatorluğu malî açıdan iflas etti. Balkanlar’da Osmanlı aleyhtarı hareketler artmaktaydı. Bütün bunlar Sultan Abdülaziz’in hükümdarlığını sarstı. Midhat ve Hüseyin Avni paşalar, Abdülaziz’i kendileri ve devlet için tehlikeli görüp, padişahı tahttan indirmek için faaliyete geçtiler. İstanbul medreselerindeki talebeler kışkırtılarak, 10 Mayıs 1876’da dersleri boykot edip, gösteriler yapmaları sağlandı.
Ulemanın ileri gelenleri da göstericilere katıldı. Göstericiler şeyhülislâm ile sadrazamın azlini istediler. Bu durum karşısında Sultan Abdülaziz, sadrazamlığa Mütercim Rüşdü Paşa’yı, seraskerliğe Hüseyin Avni Paşa’yı, şeyhülislâmlığa da Hasan Hayrullah Efendi’yi atadı. Midhat Paşa’yı da Meclis-i Vükela üyeliğine tayin etti. Bu tayinler üzerine talebenin gösterisi son buldu. Sultan Abdülaziz, olayların yatıştığını zannetti. Ancak yönetime yeni gelen bu grup, padişahı tahttan indirmek için faaliyetlerini sürdürdüler. Fetva Emini Halil Efendi’den padişahın halli için fetva alındıktan sonra, 30 Mayıs’ta Sultan Abdülaziz bir darbeyle tahttan indirilerek, TopkapıSarayı’na getirildi.
Tahta Veliaht V. Murad çıkarıldı. Sultan Abdülaziz, Topkapı Sarayı’nda yaklaşık yarım asır önce katledilen III. Selim’i hatırlayınca naklini istedi. Nakledildiği Feriye Sarayı’nda, 1 Haziran günü bilek damarları kesilmiş olarak ölü bulundu. Onun ölümünün intihar mı yoksa bir tertip sonucu mu olduğu hâlâ tartışılır. Ancak eldeki delillere göre Sultan Abdülaziz öldürülmüştür.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)