II.MAHMUT'A NEDEN GAVUR PADİŞAH DENMİŞTİR?
II. Mahmud 30. Osmanlı padişahı ve 109.İslam halifesidir. II.Mahmud neden ”Gavur Padişah” diye anılmıştır?
II. Mahmud da geleneksel ve muhafazakâr çevreler tarafından ”Gavur Padişah” olarak anılmıştır.
II. Mahmud devrinde özellikle kılık kıyafet alanında 1829’da atılan radikal adımlarla sarık,kavuk,şalvar yerine fes,pantolon, ceket gibi yeni kıyafetlerin benimsenmesi, onun ciddi bir biçimde eleştirilmesine neden olmuştur.
Bundan başka yine 1829’da İngilizler’in Osmanlı-Rus barışını sağlayan Edirne Antlaşması’nı (14 Eylül 1829) kutlamak üzere Blonde Firkateyni’nde verdikleri baloya ilk defa Osmanlı devlet adamlarının katılmış olması söz konusu muhafazakâr çevrelerin tepkilerini çeken bir başka gelişme olmuştur.
1836 sonlarında padişahın resimlerinin (Tasvir-i Hümâyûn) devlet dairelerine asılması yönünde alınan karar ve bu amaçla yapılan tören, muhalif ve muhafazakâr çevreleri rahatsız eden bir başka husustu.
II. Mahmud’un içki içmesi de onun böyle ithama maruz kalmasında rol oynayan önemli etkenlerdendi.Haziran 1839’da bünyesi iflas eden ve hastalığı iyice şiddetlenen II. Mahmud’a içki yasağı getirilmek istendi.Ancak Hekimbaşı Abdülhak Molla, sultanın alkol alışkanlığı nedeniyle böyle bir yasağın birden bire değil, tedricen uygulanmasının daha doğru olacağını ileri sürmüştü.
Bu tür gerekçeler arasına, işlevlerini yitirmiş bazı kurumların ortadan kaldırılması, kadınların mesire yerlerinde dolaşmaları, Avrupai tarzda kıyafet satan dükkanların çoğalması, kadınların dondurmacı ve şekerci dükkanlarına gitmeye başlamalarını da dahil edebiliriz.
II. Mahmud’un dini uygulamalar açısından önceki dönemlerden farklı bir çizgide olduğunu söylemek mümkün değildir.Selefleri gibi o da Cuma Selamlığı gibi dini-siyasi gelenekleri sürdürmüş, Ramazan aylarında teravih namazlarına ve Kadir gecesini kutlamak üzere tertip edilen Kadir Alayları’na katılmıştır.Dahası devlet memurlarının namazlarını aksatmaması konusunda bizzat kaleme aldığı müteaddit hatt-ı hümâyûnlarla sadrazamları uyardığını biliyoruz.Diğer yandan devletin içinde bulunduğu sıkıntıların, dinden uzaklaşmanın getirdiği yozlaşmadan kaynaklandığını, dolayısıyla dini anlamda herkesin kendine çeki düzen vermesi gerektiği şeklindeki uyarıları dikkat çekicidir.Kadınların gerek mesire yerlerinde gerekse çarşı pazarlarda uygunsuz kıyafetlerden kaçınması, yaşmaksız gezmeleri ve vücut hatlarını orataya çıkartan kıyafetlerden ve laubali tavırlardan kaçınmaları yönündeki ikazlarını içeren hatt-ı hümâyûnları onun muhafazakârlığını ortaya koyan unsurlardandır.Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkün.Kısacası II. Mahmud devrinde dini hayata dair önceki dönemlerden farklı hiçbir uygulamadan bahsetmek mümkün değildir.Değişim fes, pantolon, üniforma ve devlet dairelerine resim asmak gibi birtakım zahiri uygulamalardan ibarettir.Bunlardan fes ve üniforma , askerin talim ve hareket kabiliyetini arttırmak amacıyla atılan pratik adımlar olup daha sonra sivil memurlara da teşmil olunmuştur.Üstelik II. Mahmud’un bu hususun istismar konusu yapılacağını pekla bildiğinden kıyafet konusundaki düzenlemeden ilmiye sınıfını muaf tutmuştur.Resim asma meselesi ise II. Mahmud’un çağdaşı diğer devletlerdeki bir uygulamayı taklit etmesinden ibarettir.Bu tür uygulamalara sınırlı da olsa ulemadan bazılarının da destek verdiği göz ardı edilmemelidir.
Yukarıda temas edilen hususların, değişim karşısında geleneğe sığınan ve eski imtiyazlı konumlarını kaybeden birtakım kesimleri rahatsız ettiği muhakkaktır.Ancak bu, işin zahiri kısmıdır.Bize göre bu yaftalamanın kaynağı ulema (ilmiye sınıfı)’nın elinden alınan idari ve mali imtiyazlardır.1826’da Vaka-yı Hayriye ile Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ulemanın padişahlara aba altından gösterdikleri sopanın ellerinden alınması anlamına gelmekteydi.Bundan başka yeni ordunun finansmanı için vakıf gelirlerinin yeniden düzenlenmesi ve söz konusu büyük gelir kalemlerinin Evkaf Nezareti kurularak hazineye kanalize edilmesi, ilmiye sınıfını mali anlamda çökertmişti.Ellerinden alınan bu büyük gelir, aynı zamanda onların siyasi anlamda da etkinliklerinin azalması ve sultana daha bağımlı kullar hâline getirilmelerinden başka bir şey değildi.Ulema dışında, eski imtiyazlı konumlarını kaybeden yeniçeri kalıntıları ve onlarla işbirliği yapan bazı kesimler ile tekkeleri kapatan, yıktıran ya da Nakşibendile’re devreden Bektaşıler’in de onun gavur olarak nitelenmesinde büyük katkıları olmuştur.
Kaynak: Sorularla Osmanlı Tarihi Erhan Afyoncu sh.486, 487 ve 488 – Tarihenotdus.com.
https://tarihenotdus.org/ osmanli-padisahlari/ ii-mahmud-gavur-padisah-miy di/
II. Mahmud da geleneksel ve muhafazakâr çevreler tarafından ”Gavur Padişah” olarak anılmıştır.
II. Mahmud devrinde özellikle kılık kıyafet alanında 1829’da atılan radikal adımlarla sarık,kavuk,şalvar yerine fes,pantolon, ceket gibi yeni kıyafetlerin benimsenmesi, onun ciddi bir biçimde eleştirilmesine neden olmuştur.
Bundan başka yine 1829’da İngilizler’in Osmanlı-Rus barışını sağlayan Edirne Antlaşması’nı (14 Eylül 1829) kutlamak üzere Blonde Firkateyni’nde verdikleri baloya ilk defa Osmanlı devlet adamlarının katılmış olması söz konusu muhafazakâr çevrelerin tepkilerini çeken bir başka gelişme olmuştur.
1836 sonlarında padişahın resimlerinin (Tasvir-i Hümâyûn) devlet dairelerine asılması yönünde alınan karar ve bu amaçla yapılan tören, muhalif ve muhafazakâr çevreleri rahatsız eden bir başka husustu.
II. Mahmud’un içki içmesi de onun böyle ithama maruz kalmasında rol oynayan önemli etkenlerdendi.Haziran 1839’da bünyesi iflas eden ve hastalığı iyice şiddetlenen II. Mahmud’a içki yasağı getirilmek istendi.Ancak Hekimbaşı Abdülhak Molla, sultanın alkol alışkanlığı nedeniyle böyle bir yasağın birden bire değil, tedricen uygulanmasının daha doğru olacağını ileri sürmüştü.
Bu tür gerekçeler arasına, işlevlerini yitirmiş bazı kurumların ortadan kaldırılması, kadınların mesire yerlerinde dolaşmaları, Avrupai tarzda kıyafet satan dükkanların çoğalması, kadınların dondurmacı ve şekerci dükkanlarına gitmeye başlamalarını da dahil edebiliriz.
II. Mahmud’un dini uygulamalar açısından önceki dönemlerden farklı bir çizgide olduğunu söylemek mümkün değildir.Selefleri gibi o da Cuma Selamlığı gibi dini-siyasi gelenekleri sürdürmüş, Ramazan aylarında teravih namazlarına ve Kadir gecesini kutlamak üzere tertip edilen Kadir Alayları’na katılmıştır.Dahası devlet memurlarının namazlarını aksatmaması konusunda bizzat kaleme aldığı müteaddit hatt-ı hümâyûnlarla sadrazamları uyardığını biliyoruz.Diğer yandan devletin içinde bulunduğu sıkıntıların, dinden uzaklaşmanın getirdiği yozlaşmadan kaynaklandığını, dolayısıyla dini anlamda herkesin kendine çeki düzen vermesi gerektiği şeklindeki uyarıları dikkat çekicidir.Kadınların gerek mesire yerlerinde gerekse çarşı pazarlarda uygunsuz kıyafetlerden kaçınması, yaşmaksız gezmeleri ve vücut hatlarını orataya çıkartan kıyafetlerden ve laubali tavırlardan kaçınmaları yönündeki ikazlarını içeren hatt-ı hümâyûnları onun muhafazakârlığını ortaya koyan unsurlardandır.Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkün.Kısacası II. Mahmud devrinde dini hayata dair önceki dönemlerden farklı hiçbir uygulamadan bahsetmek mümkün değildir.Değişim fes, pantolon, üniforma ve devlet dairelerine resim asmak gibi birtakım zahiri uygulamalardan ibarettir.Bunlardan fes ve üniforma , askerin talim ve hareket kabiliyetini arttırmak amacıyla atılan pratik adımlar olup daha sonra sivil memurlara da teşmil olunmuştur.Üstelik II. Mahmud’un bu hususun istismar konusu yapılacağını pekla bildiğinden kıyafet konusundaki düzenlemeden ilmiye sınıfını muaf tutmuştur.Resim asma meselesi ise II. Mahmud’un çağdaşı diğer devletlerdeki bir uygulamayı taklit etmesinden ibarettir.Bu tür uygulamalara sınırlı da olsa ulemadan bazılarının da destek verdiği göz ardı edilmemelidir.
Yukarıda temas edilen hususların, değişim karşısında geleneğe sığınan ve eski imtiyazlı konumlarını kaybeden birtakım kesimleri rahatsız ettiği muhakkaktır.Ancak bu, işin zahiri kısmıdır.Bize göre bu yaftalamanın kaynağı ulema (ilmiye sınıfı)’nın elinden alınan idari ve mali imtiyazlardır.1826’da Vaka-yı Hayriye ile Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ulemanın padişahlara aba altından gösterdikleri sopanın ellerinden alınması anlamına gelmekteydi.Bundan başka yeni ordunun finansmanı için vakıf gelirlerinin yeniden düzenlenmesi ve söz konusu büyük gelir kalemlerinin Evkaf Nezareti kurularak hazineye kanalize edilmesi, ilmiye sınıfını mali anlamda çökertmişti.Ellerinden alınan bu büyük gelir, aynı zamanda onların siyasi anlamda da etkinliklerinin azalması ve sultana daha bağımlı kullar hâline getirilmelerinden başka bir şey değildi.Ulema dışında, eski imtiyazlı konumlarını kaybeden yeniçeri kalıntıları ve onlarla işbirliği yapan bazı kesimler ile tekkeleri kapatan, yıktıran ya da Nakşibendile’re devreden Bektaşıler’in de onun gavur olarak nitelenmesinde büyük katkıları olmuştur.
Kaynak: Sorularla Osmanlı Tarihi Erhan Afyoncu sh.486, 487 ve 488 – Tarihenotdus.com.
https://tarihenotdus.org/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder