16 Aralık 2012 Pazar

Belgeyi görelim belgeyi - ENGİN ARDIÇ




Belgeyi görelim belgeyi - ENGİN ARDIÇ


Hani şu Atatürk'ün "yeni kurulan Suudi devletinin kralına" çektiği söylenen telgraf var ya... Olay 1926 yılında geçiyor...


Suudi devleti 1932 yılında kurulmuş ama zarar yok, "Hicaz kralına" çektiğini kabul edelim.


Hani Suudiler peygamber efendimizin Mescidi Nebevi'sini yıkmaya kalkmışlardı da, Atatürk çok sinirlenmişti. O sinirle "beni aşağıya indirtmeyin" demişti. Tam olarak öyle dememiş ama biz öyle kabul edelim.


Şimdi Aydın Doğan'ın gazetesi, telgrafın metnini de yayınladı.
Bakın ne demiş Atatürk: "Hazret-i Muhammed'in mezarının yıkılacağını büyük bir üzüntü içinde öğrendim. Bu kutsal emanete asla dokunamazsınız. Bir tek taşının bile zarar gördüğünü duyarsam orduyu acilen aşağıya gönderirim."


"Dil devrimi" henüz yapılmamış ama yüce önder 1926 yılında vallahi çok yeni bir dil kullanıyor. Bir yıl sonra Büyük Nutuk'unda orta karar bir Osmanlıca'ya dönecek olan Gazi Paşa, bir yıl önce "kutsal" falan gibi kelimelerden yararlanıyor.


Yok canım, sadeleştirmişlerdir arkadaşlar... Halk anlasın diye... Hani Hıfzı Veldet'in "Nutuk"u "Söylev", "efendiler"i "baylar" yapması gibi.


Ordu "aşağıya" inecek, Fransız "mandası" altına bulunan Suriye'yi, Lübnan'ı, İngiliz "mandası" altında bulunan Filistin'i, Ürdün'ü çiğneyip geçecek, Hicaz'a dayanacak. İngiltere buna hiç sesini çıkarmayacak.
Musul ve Kerkük için savaşmayan Gazi, Medine için savaşacak.
Hadi bunu da kabul edelim.


Belge nerede, belge?


Efendim bu meseleyi ilk kez Demirel'in eski televizyon müdürü Nevzat Yalçıntaş ortaya atmış... TRT'ye program yapıyorlarmış, Atatürk'ün yüzüncü doğum yıldönümü dolayısıyla. 1981 gibi, Kemalizm'in şaha kalktığı bir dönemde.


Münir Bey adında bir adamı Atatürk'ün bilinmeyen yönlerini araştırmakla görevlendirmiş, o da bir gün heyecanla bu belgeyi getirmiş.


Bütün bunları da, Yalçın Mıhçı adında bir adam, yazmış olduğu "Atatürk'üm" adlı kitapta anlatıyormuş. (Kılıçdaroğlu'yla çekilmiş resmini gördüm Internet'te.)


Peki nerede o belge?


Aydın Doğan'ın adamları bu konuya da açıklık getiriyorlar: Bu belge daha sonra -maalesefyakılarak imha edilmiş!


Bu telgraf, "emekli Mustafa'nın Çankaya postanesinden Arap Abdülaziz'e çektiği" bir telgraf değil ki, devletin resmi yazışması... Kim, hangi yetkiyle nasıl yakar?


Altında büyük Atatürkçü Turgut Özakman'ın da imzası bulunan bir raporla Kemal Tahir'in "Yorgun Savaşçı" romanından yapılan diziyi yakmak kadar kolay mı yahu, Atatürk'ün telgrafını yakmak?


Ayrıca, niçin? Atatürk'ün peygamberin mezarına sahip çıkmış olması mı rahatsız etmiş cunta yönetimini? Kenan Evren mi gocunmuş, din dersini zorunlu tutan adam?


Hani, Atatürkçü arslan parçalarının, Yorgun Savaşçı'da "kurtuluş savaşının başlarında halkın savaşmaya pek de gönüllü olmadığının" anlatılmasından gocunmaları gibi?


Yoksa o telgraf pek de serinkanlı bir kafayla çekilmemiş miydi?
Bu Münir Bey kimdir, çıksın ortaya konuşsun.
Efendiler, belgeyi çıkarıp gösteremediğiniz sürece bizim söyleyeceğimiz bir tek şey olabilir: Yürrüüü...


 
Ayrıca: 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder