Fransızlar, Cezayir’de dünyanın nadir gördüğü bir katliam ve soykırım uygulamışlardır.
Cezayir, ilk kez 1830 yılında bir Fransız kolonisi oldu. Cezayir halkı, Fransız koloni yönetimine karşı ayaklandığında, Fransızlar koloni karşıtı ayaklanmayı bastırmak için ülkeye 400 bin asker yerleştirdi.
Fransız kolonel güçleri, kolonel yönetime karşı çıkan ayaklanmaya karşı doğudaki birkaç kente hava ve kara saldırısı düzenledi, özellikle de Setif ve Guelma’ya. Bu sıkı önlemler birkaç gün sürdü ve Cezayir Devleti’ne göre geride 45 bin ölü insan bıraktı. Avrupalı tarihçiler, bu rakamı 15 bin ya da 20 bin olarak kayda geçti. Fansız saldırıları sadece Cezayir topraklarında değil, Fransa’nın içinde de devam etti. 1961 yılındaki Paris katliamı buna en canlı örnektir: 17 Ekim tarihinde, Fransız polisi ülkelerinin Fransız koloni yönetiminden bağımsızlığını kazanmasını talep eden silâhsız Cezayirli göstericilerin üzerine ateş açtı. Bu saldırıda kaç göstericinin öldüğü hâlâ net değil; ancak tahminler 32 ila 200 kişi arasında değişiyor. Bu olay, 1999 yılına kadar resmi olarak doğrulanmamıştı. O tarihe kadar tüm Fransız hükümetleri gerçeği saklamışlardı.
Bağımsızlık savaşı boyunca da idamlar ve geniş çaplı tutuklamalar oldu. Pek çok Avrupalı hukukçu suçlananları savunmayı reddetti. Köylüler havadan bombalandı ve denizden kruvazörlerle top ateşine maruz bırakıldılar. Bu saldırılar rast gele yapılıyordu. Amaç sadece ayaklananları cezalandırmak değil, aynı zamanda tüm Müslüman nüfusa yerini ve haddini bilmesini öğretmekti. Yerleşimciler kendi resmi olmayan ölüm timlerini kurdular ve binlerce Müslüman öldürdüler. Alman ve İtalyan savaş tutukluları, bu katliamda yer almaları amacıyla serbest bırakıldı.
1945 katliamları ise Fransızların Cezayir’de giriştiği en trajik katliamlardan biri oldu. Le Monde gazetesinin de aktardığı gibi, “Fransa, 8 Mayıs 1945’te Avrupa’da zaferi kutlarken, bu ülkenin ordusu Setif ve Guelma’da binlerce masum sivili katlediyordu; bu olaylar Cezayir bağımsızlığının gerçek başlangıcı olmuştu.”
Ahmed Bin Bella’nın da dile getirdiği gibi Fransızlar, insanlara ve Cezayir kültürüne karşı bir soykırım işlemişti: “Cezayir’in yerli halkının büyük bir bölümü Fransız kolonel yönetiminin başlarında yok edilmişti, 1830’da dört milyonun üzerinde, 1890’da ise 2,5 milyon kişi öldürülmüştü. Sistematik soykırım, Cezayir kültürel kimliğinin vahşice ezilmesiyle sürdürüldü. Yerli Cezayirliler Fransız tebaasıydı ancak İslâm dinini ve Arap kültürünü reddettiklerinde Fransız vatandaşı olabiliyorlardı. Bu acımasız kültürsüzleştirme politikası, geriye kalan Cezayirlilerin kendi anadilleri olan Arapça konuşmamaları yönündeki baskı ve Fransız kolonel kültürü dayatması ile sürdü. Cezayir’in yerli Müslüman halkının silâh taşımasına ya da kendi politik toplantılarını düzenlemesine izin verilmedi. Katı yasalara maruz bırakıldılar, hatta evlerini ya da köylerini terk etme konusunda bile kolonel yönetimlerinin onayı gerekiyordu.
Cezayir soykırımı kurbanı
Dahası, 2005 yılındaki El Cezire televizyonundaki bir röportajında Ahmed Bin Bella, yüzlerce Cezayirlinin 17 Ekim 1961’de canlı canlı La Sinn Nehri’ne atıldığını ve sürüklenmelerinin seyredildiğini anlatmıştı. Çünkü bu insanlar bağımsızlık istiyor ve Fransız yönetimine karşı ayaklanıyordu. Cezayir gazetesi, la Tribune’in editörü Abdülkerim Gazali, Fransa’nın bağımsız ve egemen Cezayir’in işgalini, Nazi Almanya’sının pek çok Avrupa ülkesini işgaline benzetmiş ve bunun ırkçılık olduğunu yazmıştı. 2005 yılında Cezayir, Fransa’dan kolonel yönetimi sırasında işlediği suçlardan dolayı özür dilemesini talep etti. Cezayir Senatosu sözcüsü Amar Bakhouche, Fransa’nın katliamlar için özür dilememesine tepki göstermişti. Bu konuda Fransa’daki arşivler bugüne kadar kapalı tutuldu. Fransızlar, katliam ve soykırıma dair tüm belgeleri topladı. Pek çok kişi için kapalı tutulan bu arşivler, Fransa’nın Cezayir’deki soykırımının birer kanıtı. Bakhouche, Fransa’nın arşivlerini kapalı tutmasına da tepki gösterdi. Bakhouche, bu dönemde tutulan arşivlerin büyük bir bölümünün Fransa’ya götürüldüğünü ve gizlendiğini belirtiyor: “Arşivler Fransız ve Cezayirlilere açık değil. Bir an önce bunların kamuya açılmasını istiyoruz.”
Fransız Parlamentosu’nun, sözde Ermeni soykırımını inkârı suç sayan kararına karşılık Türk Parlamentosu da Fransızların Cezayir’de işlediği soykırımı yasadışı sayan bir tasarıyı gündemine alıyor. Cezayirliler şimdi her 8 Mayıs’ta Fransa’nın Setif kentinde 45 bin Cezayirliyi öldürmesini ve işkenceleri anıyor ve yürüyüşler düzenliyor. Bu yılın Nisan ayındaki Paris ziyaretinde Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülaziz Bouteflika, “Kolonileştirme; kimliğimizi, tarihimizi, dilimizi ve geleneklerimizi soykırıma uğrattı” demişti. Fransa’nın tüm çağrılara rağmen soykırım konusundaki olumsuz tavrı nedeniyle 2005 yılında yürürlüğe girmesi beklenen Cezayir-Fransız dostluk anlaşması gerçekleşmedi. Bununla birlikte, ilişkilerin normalleşmesi de çok yavaş ilerliyor. Cezayir her daim, Fransa’nın soykırım için bir özür dilemesini umut etti ve bunun ilişkilerin düzelmesi için gerekli olduğunu belirtti[1].
Fransa Osmanlı’daki Ermenileri İsyana Teşvik etti
Fransa’daki Ermeni toplumunun temelleri 1880’li yıllarda Marsilya’da Mighirditch Portokalian tarafından atılmıştır. Mighirditch Portokalian’ın yurttaşlığa geçme ile ilgili Fransa Cumhurbaşkanına sunduğu dilekçe üzerine, 18 Ekim 1892 tarihli kararname ile medeni haklardan yararlanması için, Fransa’da yerleşmesine izin verilmiştir[2].
Başlangıçta Paris’te yaşayan az sayıda Ermeni vardı[3]. Ermeniler İstanbul’da toplanan bir konferansta, Berlin Antlaşma’sının 61. maddesinin uygulanmasını Fransa’nın ele almasını sağlamak amacıyla Fransa Dışişleri Bakanı nezdinde girişimde bulunmuşlardır.
Gayesi, Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi ile Türkiye Ermenilerine vaat edilen mahalli otonominin süratle tesisi için bütün kanuni propaganda vasıtalarını kullanmak ve antlaşmayı imzalayan devletler nezdinde girişimde bulunmaktı.
Paris’te, Armenia başlıklı Fransızca bir gazete basılmakta; müdür olarak da başında Minasse Tcheraz bulunmaktaydı[4]. Ayrıca Haıssadan gazetesi yazarı Jean Broussali, bazı ülkeler nezdinde propaganda faaliyetlerine girişmiş ve Ermeniler lehine müdahale edilmesini sağlamaya çalışmıştır.
Paris’te faaliyetlerde bulunan Ermeni Komitesi Fransız Dışişleri Bakanlığı’na Osmanlı Hükümeti aleyhine gayet ağır bir dilekçe vermiş, Ermenilerin Bakan’ı görmek istekleri reddedilmiş fakat dilekçeleri kabul edilmiştir.
Zeytun Ermenilerinden bir şef ve kendisini Prens olarak tanıtan Haroutioun Tchakirian Londra’dan Paris’e gelmişler, bazı Fransız gazete bürolarını ziyaret etmişlerdir[5].
Fransa’da bulunan Ermeniler, Fransa Dışişleri bakanından Bitlis’te bir konsolos bulundurmasını istemişlerdir. Bunun üzerine adı geçen bakan, Musul konsolos memurunun Siirt, Bitlis ve Muş’a uğrayak Van’a kadar bir seyahat yapması için emir vermiştir[6].
Fransa’daki Ermeniler, 1909 yılı Nisan ayında Adana’da meydana gelen olaylar üzerine, Adana olaylarını protesto etmek, şikâyetlerini sunmak ve Adana meselelerinde hükümetin sözde taraflılığını protesto etmek amacıyla, bir miting hazırlamışlardır. Toplantı 30 Eylül günü yapılmış, yaklaşık iki yüz elli kişi bu toplantıya katılmıştır. Toplanan kişiler Paris’teki Ermeni topluluğunu Adana’daki öldürme olaylarının cezalandırılmamasıyla ilgili olarak Ermeni patriğinin protestosuna katılmaları ve aynı anda bu protestolarını Osmanlı Millet Meclisi’ne ve İstanbul’daki Ermeni Millet Meclisi’ne iletmeleri hususunda davet eden bir önergeyi kabul etmişlerdir[7].
Bunun üzerine Osmanlı Hükümeti harekete geçmiş ve Paris Büyükelçiliği vasıtasıyla bütün yabancı gazetelere bir tebligat göndermiştir[8]. Paris Büyükelçiliği tarafından Temps gazetesine verilen 24 Mayıs tarihli notayı Druşak Ermeni Komitesi, aynı gazeteye gönderdiği bir mektupla protesto etmiştir[9].
1912 yılı Aralık ayının sonlarında Paris Ermeni Arhimandriti Vramşabuh Kibaryan Efendi, Londra Büyükelçiler Konferansı’nda Ermeni meselesinin de bahis konusu edilip çözümlenmesini temenni hususunda Fransa cumhurbaşkanına bir mektup göndermiş ve bu mektup Temps gazetesinde yayınlanmıştır.
Türkiye ile Türkler hakkında ağır ifadelerle dolu olan mektupta, Berlin Antlaşması’na imza koyan devletlerle beraber Balkan Savaşı’ndan dolayı bütün meselelerin çözüme kavuşurulması için hemen başlanacak olan müzakereler esnasında Ermeni meselesinin de görüşülmesi Mösyö Fallieres’ten rica olunmuştur[10].
Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonra Osmanlı Devleti genel seferberlik ilan etmiştir. Fransa’da bulunan Ermeniler ise Marsilya Rahibi Yagişe Efendi’nin delâletiyle, Nouridjan Efendi’nin başkanlığında bir Ermeni Gönüllü Komitesi kurmuşlardır. Bunlar seferberlik nedeniyle ülkelerine dönmek isteyen bazı Ermeni gençlerini kandırarak Fransa ordusuna gönüllü kaydettirmeye ve hatta bazılarını da tehdit ve korkutma yoluyla gönüllü yazmaya çalışmışlardır.
Ayrıca Alber Foe adlı şahıs ile Şerif Paşa askerlikle yükümlü diğer Osmanlı tebaasını memleketlerine gitmekten vazgeçirerek Paris’te gönüllü yazılmaları için teşvik etmişlerdir. Cenevre Başkonsolosluğu’ndan alınan bir yazıdan Nouridjan’ın Ermenilerden asker toplayıp kaydetmekle görevli olduğu anlaşılmıştır[11].
Bu dönemde Ermeniler Fransızlara müracaat ederek, Fransız çıkarlarına hizmet etmek için gerekeni yapmaya hazır olduklarını bildirmişlerdir. Paris’teki Ermeni Komitesi Reisi Arşag Çobanyan, Fransa Dışişleri Bakanı Delcassè’ye bir mektup göndererek, Ermenilerin Fransa’nın Kilikya’daki çıkarlarına saygı gösterdiğini iletmiş ve Fransa’yı oraya davet etmiştir.
Fransızlar Ermenileri nasıl İç siyaset aracı olarak
kullandılar?
Fransa’daki Ermeni taraftarları, Ermenileri kendi çıkarları için de kullanmışlardır. Anadolu’da ve Kafkasya’da yaşayan Ermenilere aşırı sevgisiyle bilinen eski Denizcilik Bakanı Mösyö Pelletan’ın başkanlığında yapılan bir toplantıda, Berlin Antlaşması kararlarının tam olarak uygulanmasının gerekli olduğuna dair bir karar alınması teklif edilmiştir.
Fransız parlamenterlerden bazıları Ermenileri seçim malzemesi de yapmışlardır. Tekrar iktidara gelmek isteyen Sosyalist Parti, Ermeni işlerini kendini ön plana çıkarmak, seçimlerde ve parlamentoda faydalanmak amacıyla istismar etmiştir. Bu amaçla bir de miting düzenlenmiştir. Ermeni Dostları Komiteleri tarafından yapılan bu mitinge Pelletan başkanlık etmiştir. Miting tertipleyicilerinin asıl amacı özellikle Fransa’daki ruhban taraftarları partisini etkilemek, bazı önemli siyasileri ve esas olarak Doğu’daki Alman politikasını eleştirmekten ibaretti[12]. Toplantıya önayak olan Sosyalist milletvekillerin seçim zamanının yaklaşmakta olması yüzünden bu toplantılara katıldıkları anlaşılmıştır.
Fransa’daki Ermeni
faaliyetlerine karşı OsmanlI Devleti ne gibi tedbirler aldı?
Osmanlı Devleti, Fransa’da Ermeni faaliyetlerine karşı oldukça duyarlı davranmış, özellikle Paris Büyükelçiliği ve konsolosluklar vasıtasıyla her olayı anında haber almış ve gereken müdahaleleri yapmış, Ermenilerin basın yoluyla yaptıkları yalan ve iftiraları süratle cevaplamış, diğer devletlerden de bu propaganda ve eylemleri köstekleyecek tedbirler almalarını istemiştir[13].
Temps gazetesinde, Ermenistan ile ilgili düşmanca bir mektup yayınlanması üzerine Paris Büyükelçisi Ziya Paşa, bir daha düşmanca makaleler yayınlatılmayacağı hususunda Temps Müdürü Hebrart’tan söz almıştır[14].
Ermenilerin bazı Fransızları da kullanarak kamuoyunu etkileme çabalarına karşılık, Osmanlı Devleti de aynı metodu uygulayarak, Ermenilerin çabalarını etkisiz hale getirmeye çalışmıştır. Fransa Meclisi stenograflarından George Buisson Paris’te La Sociéte de Geographie salonunda Ermeni meselesi üzerine verdiği bir konferansta Anadolu’daki kargaşaların kökeni hakkında, Türkler lehine konuşmuştur[15].
1896 yılında Ermenilerin Osmanlı Bankası’na baskın yapmalarından sonra, Osmanlı Devleti’nin Fransa Hükümeti nezdindeki faaliyetleri oldukça artmıştır. Ermeni komiteciler eylemi gerçekleştirdikten sonra Fransa’ya kabul edilmişler ve orada bir takım faaliyetlerde bulunmuşlardır.
Osmanlı Bankası 26 Ağustos sabahı işgal edilmiştir. Ermeniler isteklerini bildirmişler, devletler tarafından bu isteklerinin yerine getirilmesini istemişler, ayrıca bu çatışmalara katılanların serbest bırakılmasını, aksi takdirde bankayı havaya uçuracaklarını beyan etmişlerdir.
Sonuç olarak, Banka Genel Müdürü Sir Edgar Vincent, Rus Büyükelçiliği Baştercümanı Maximoff ile birlikte saraya giderek konunun çözümlenmesi yetkisini almış ve eylemcilerin Türkiye’den serbestçe çıkışları garantiye bağlanmıştır[16].
Eylemciler Gironde adlı Fransız posta vapuruyla Marsilya’ya gitmek üzere yola çıkmışlardır[17]. Osmanlı Devleti hemen Fransa Hükümeti nezdinde faaliyete geçmiş, Paris Büyükelçisi Münir Bey, Fransa Dışişleri bakanının anarşistlerin işlediği suçlar konusunda dikkatini çekmek üzere suçluların cezalandırılması konusundaki istisnai durumların belli olduğuna dair bir not iletmiş, tehlikeli olan bu insanların Fransa’ya kabul edilmemesini istemiştir. Münir Bey’in bu girişimleri üzerine Fransa Hükümeti söz konusu anarşistleri Fransa’ya geldiklerinde tutuklamak ve onlara siyasî tutuklu muamelesi yapmak üzere tedbirler almış ve Marsilya Valisi’ne gerekli emirleri vermiştir[18].
Gironde vapurunda bulunan on yedi anarşist beşli gruplar halinde tutuklu olarak karaya çıkarılmışlardır[19]. Tutuklanan bu anarşistler, ailelerinin mevcudiyetini tehlikeye atmaktan çekindiklerini öne sürerek başlangıçta kimliklerini açıklamamışlar, İstanbul’da kendilerine aksi yönde söz verilmiş olmasına karşılık tutuklu bulunmaktan yakınmışlar, sonradan kimliklerini açıklamaya karar vermişler[20] ve hiç kimseyle görüştürülmemişlerdir[21].
Bitlis ve civarında meydana gelen Ermeni olayları üzerine Ermenilerin Fransa’daki faaliyetleri artmıştır. Ermeniler Fransız kamuoyunu kendi lehlerine döndürmeye, hükümet ve basın üzerinde etkili olmaya çalışmışlardır. Osmanlı Devleti Paris Büyükelçiliği vasıtasıyla Ermenilerin Fransa’daki faaliyetlerinin etkisini azaltmaya gayret etmiştir.
Fransa’daki Osmanlı büyükelçiliği ve konsoloslukları Ermeni faaliyetlerini nasıl takip ettiler?
Osmanlı Devleti, Fransa’da Ermeni faaliyetlerine karşı oldukça duyarlı davranmış, özellikle Paris Büyükelçiliği ve konsolosluklar vasıtasıyla her olayı anında haber alarak müdahale etmeye çalışmıştır.
Osmanlı Devleti, Ermenilerin basın yoluyla yaptıkları yalan ve iftiraları süratle cevaplarken diğer devletlerden de bu propaganda ve eylemleri önleyecek tedbirler rica etmekteydi.
Osmanlı Devleti, aleyhte yazılar yazan gazeteleri hemen uyarıyor, bu tarz yazıların bir daha yayınlanmaması için gerekenleri yapıyordu. Le Temps gazetesinin, Ermenistan ile ilgili düşmanca bir mektup yayınlanması üzerine Paris Sefiri Ziya Paşa, bir daha düşmanca makaleler yayınlatılmayacağı hususunda Le Temps Müdürü Hebrart’tan söz almıştı[22].
Osmanlı Devleti Fransa’daki Ermeni komitelerinin tam bir listesini ve üyelerini öğrenmek istemiş, fakat bu konuda Fransa hükümeti’nden gerekli yardımları alamamıştır. Bu şartlar altında arzu edilen sonuçlara ulaşmak maksadıyla özel araştırmalar yapmak için çalışmalar başlamıştı[23]. Marsilya Konsolosu Mavroyeni Bey yaptığı özel çalışmalar sonunda; böyle bir komite olmadığını bildiriyordu. Marsilya’daki Ermenilerin, diğer komitelerin özellikle de hepsinin başı olan Londra’dakinin faaliyetlerini her şartta desteklemeye katkı sağlamakta olduklarını tesbit etmişti. Buradaki Ermeni göçmenlerinin aşağı yukarı 60 kadar Osmanlı ve 25’ten fazla Rus tebaasından müteşekkil olduklarını ve aynı görüş ve düşünce etrafında toplanmakta olduklarını bildiriyordu[24].
Fransa’nın Anadolu Islahatı bahanesiyle Ermenİler lehine OsmanlI Devleti’ne
müdahalesİ nasıl oldu?
Fransa’nın Ermeniler lehine yaptığı müdahalelerde kullandığı yöntem şöyle işlemiştir: Meydana gelen olaylarla ilgili yalan yanlış, her türlü bilgiler yöredeki misyonerler veya Ermeniler tarafından konsolos yardımcısına veya konsolosa gönderilmiş, konsoloslar bu kaynaklardan aldıkları bilgileri İstanbul’daki Büyükelçiliğe, Büyükelçilik de olayla ilgili bilgileri bağlı olduğu Dışişleri bakanına iletilmiştir. Böylece haber bütün Avrupa basınına ve bu işle uğraşanlara ulaştırılmış oluyordu.
Geleneksel olarak İstanbul’da uzun süre çalışan Fransız büyükelçileri çok geniş yetkilere sahip olmuşlardır. Osmanlı meselelerine yatkınlıkları ve politika talimatlarını uygulamada kendilerine tanınan hatırı sayılır hareket serbestliği bu yetkileri güçlendirmiştir. Konsoloslar birçok önemli işlevi yerine getirmişlerdir. Fransızların ve Fransa’nın koruması altında onlar adına müdahalede bulunmuşlardır.
Anadolu vilayetlerinde bulunan Fransız konsolosları Büyükelçiliğe asılsız telgraflar çekip, duydukları her şeyi gerçekmiş gibi anlatarak ortamın gerginleşmesine yol açmışlardır. Bu telgrafları alan İstanbul’daki büyükelçi de Osmanlı Hükümeti nezdinde girişimlerde bulunmuş, adeta bir baskı uygulamıştır.
Fransa, Osmanlı mahkemelerinin verdiği kararlara da saygı duymamış, adli müdahalelerde bulunmuştur. Fransa’nın Anadolu’da görevli konsolosları Ermeniler lehine her türlü müdahalede bulunarak Osmanlı Devleti’ni idari açıdan güç durumda bırakmışlar, içişlerine müdahale etmişlerdir. Kendi mezhepdaşlarını himaye hususunda son derece titiz davranmışlar, sorgulanmak istenen kişileri korumuşlar, Büyükelçilik harekete geçerek Bâbıâlî nezdinde, bu girişimden vazgeçilmesi için müracaatlarda bulunmuş, Bâbıâlî de bu tür başvurular karşısında girişimlerinden vazgeçmek zorunda kalmıştır. Bazı durumlarda Büyükelçilik tutuklu kişilerin bile serbest bırakılmasını talep edebilmiştir[25].
Fransa Büyükelçisi Paul Cambon Ermeni meselesi hakkında telgraf ajansları ve bazı gazete muhabirleriyle görüşmüş, onların çekecekleri telgrafları bizzat görmüş, onun onayından geçtikten sonra bu telgraflar gönderilmiştir. Böylece İstanbul kaynaklı olarak Avrupa basınında çıkan Osmanlı Devleti aleyhindeki yazıların hangi yollarla edinildiği anlaşılmıştır. Gerek Ajans Havass, gerekse Ajans Reuter tarafından yayınlanan telgraflar Fransa Büyükelçiliği’ne bildirildikten sonra gönderilmiştir[26].
DİPNOTLAR:
[1] Prof. Dr. Ali Al-Hail, Sistematik soykırım mı, alın size Cezayir!, 16.10.2006 tarihli Zaman Gazetesi.
[2] BA, HR. SYS. 2749/110.
[3] Yusuf Sarınay, “Fransa’nın Ermenilere Yönelik Politikasının Tarihi Temelleri (1878-1918)”, Ermeni Araştırmaları, 7, Ankara 2002, s. 58, 59.
[4] BA, HR. SYS. 2749/110.
[5] BA, HR. SYS. 2748/7-83.
[6] BA, Y. MTV. 233/80.
[7] BA, HR. SYS. 2750/76; İkdam, no: 5363, 2 Mayıs 1909.
[8] Tanin, no: 264, 28 Mayıs 1909; ayrıca bkz. Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, s. 567, 568.
[9] Tanin, no: 268, 1 Haziran 1909; ayrıca bkz. Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, s. 568
[10] BA, HR. SYS. 2750/77.
[11] BA, HR . SYS. 2141/3.
[12] BA, HR. SYS. 2866/32; BA, HR. SYS. 2750/49.
[13] Yusuf Sarınay, “Fransa’nın Ermenilere Yönelik Politikasının Tarihi Temelleri”, s. 62.
[14] BA, HR. SYS. 2748/59.
[15] BA, HR. SYS. 2748/73.
[16] Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara 1983, s. 164, 165.
[17] BA, HR. SYS. 2832/19.
[18] BA, HR. SYS. 2802-4/11.
[19] BA, HR. SYS. 2802-4/15; BA, HR. SYS. 2802-4/18.
[20] BA, HR. SYS. 2802-4/16.
[21] BA, HR. SYS. 2802-4/19-21.
[22] BA, HR. SYS. 2748/59.
[23] BA, HR. SYS. 2788/16.
[24] BA, HR. SYS. 2788/16.
[25] Yusuf Sarınay, “Fransa’nın Ermenilere Yönelik Politikasının Tarihi Temelleri”, s. 64, 65.
[26] BA, Y. PRK. AZJ. 28/23; Yusuf Sarınay, “Fransa’nın Ermenilere Yönelik Politikasının Tarihi Temelleri”, s. 64, 65.
https:// www.yeniasya.com.tr/ ahmed-akgunduz/ fransizlar-cezayir-de-dunya nin-nadir-gordugu-bir-katl iam-ve-soykirim-uygulamisl ardir_204577
Cezayir, ilk kez 1830 yılında bir Fransız kolonisi oldu. Cezayir halkı, Fransız koloni yönetimine karşı ayaklandığında, Fransızlar koloni karşıtı ayaklanmayı bastırmak için ülkeye 400 bin asker yerleştirdi.
Fransız kolonel güçleri, kolonel yönetime karşı çıkan ayaklanmaya karşı doğudaki birkaç kente hava ve kara saldırısı düzenledi, özellikle de Setif ve Guelma’ya. Bu sıkı önlemler birkaç gün sürdü ve Cezayir Devleti’ne göre geride 45 bin ölü insan bıraktı. Avrupalı tarihçiler, bu rakamı 15 bin ya da 20 bin olarak kayda geçti. Fansız saldırıları sadece Cezayir topraklarında değil, Fransa’nın içinde de devam etti. 1961 yılındaki Paris katliamı buna en canlı örnektir: 17 Ekim tarihinde, Fransız polisi ülkelerinin Fransız koloni yönetiminden bağımsızlığını kazanmasını talep eden silâhsız Cezayirli göstericilerin üzerine ateş açtı. Bu saldırıda kaç göstericinin öldüğü hâlâ net değil; ancak tahminler 32 ila 200 kişi arasında değişiyor. Bu olay, 1999 yılına kadar resmi olarak doğrulanmamıştı. O tarihe kadar tüm Fransız hükümetleri gerçeği saklamışlardı.
Bağımsızlık savaşı boyunca da idamlar ve geniş çaplı tutuklamalar oldu. Pek çok Avrupalı hukukçu suçlananları savunmayı reddetti. Köylüler havadan bombalandı ve denizden kruvazörlerle top ateşine maruz bırakıldılar. Bu saldırılar rast gele yapılıyordu. Amaç sadece ayaklananları cezalandırmak değil, aynı zamanda tüm Müslüman nüfusa yerini ve haddini bilmesini öğretmekti. Yerleşimciler kendi resmi olmayan ölüm timlerini kurdular ve binlerce Müslüman öldürdüler. Alman ve İtalyan savaş tutukluları, bu katliamda yer almaları amacıyla serbest bırakıldı.
1945 katliamları ise Fransızların Cezayir’de giriştiği en trajik katliamlardan biri oldu. Le Monde gazetesinin de aktardığı gibi, “Fransa, 8 Mayıs 1945’te Avrupa’da zaferi kutlarken, bu ülkenin ordusu Setif ve Guelma’da binlerce masum sivili katlediyordu; bu olaylar Cezayir bağımsızlığının gerçek başlangıcı olmuştu.”
Ahmed Bin Bella’nın da dile getirdiği gibi Fransızlar, insanlara ve Cezayir kültürüne karşı bir soykırım işlemişti: “Cezayir’in yerli halkının büyük bir bölümü Fransız kolonel yönetiminin başlarında yok edilmişti, 1830’da dört milyonun üzerinde, 1890’da ise 2,5 milyon kişi öldürülmüştü. Sistematik soykırım, Cezayir kültürel kimliğinin vahşice ezilmesiyle sürdürüldü. Yerli Cezayirliler Fransız tebaasıydı ancak İslâm dinini ve Arap kültürünü reddettiklerinde Fransız vatandaşı olabiliyorlardı. Bu acımasız kültürsüzleştirme politikası, geriye kalan Cezayirlilerin kendi anadilleri olan Arapça konuşmamaları yönündeki baskı ve Fransız kolonel kültürü dayatması ile sürdü. Cezayir’in yerli Müslüman halkının silâh taşımasına ya da kendi politik toplantılarını düzenlemesine izin verilmedi. Katı yasalara maruz bırakıldılar, hatta evlerini ya da köylerini terk etme konusunda bile kolonel yönetimlerinin onayı gerekiyordu.
Cezayir soykırımı kurbanı
Dahası, 2005 yılındaki El Cezire televizyonundaki bir röportajında Ahmed Bin Bella, yüzlerce Cezayirlinin 17 Ekim 1961’de canlı canlı La Sinn Nehri’ne atıldığını ve sürüklenmelerinin seyredildiğini anlatmıştı. Çünkü bu insanlar bağımsızlık istiyor ve Fransız yönetimine karşı ayaklanıyordu. Cezayir gazetesi, la Tribune’in editörü Abdülkerim Gazali, Fransa’nın bağımsız ve egemen Cezayir’in işgalini, Nazi Almanya’sının pek çok Avrupa ülkesini işgaline benzetmiş ve bunun ırkçılık olduğunu yazmıştı. 2005 yılında Cezayir, Fransa’dan kolonel yönetimi sırasında işlediği suçlardan dolayı özür dilemesini talep etti. Cezayir Senatosu sözcüsü Amar Bakhouche, Fransa’nın katliamlar için özür dilememesine tepki göstermişti. Bu konuda Fransa’daki arşivler bugüne kadar kapalı tutuldu. Fransızlar, katliam ve soykırıma dair tüm belgeleri topladı. Pek çok kişi için kapalı tutulan bu arşivler, Fransa’nın Cezayir’deki soykırımının birer kanıtı. Bakhouche, Fransa’nın arşivlerini kapalı tutmasına da tepki gösterdi. Bakhouche, bu dönemde tutulan arşivlerin büyük bir bölümünün Fransa’ya götürüldüğünü ve gizlendiğini belirtiyor: “Arşivler Fransız ve Cezayirlilere açık değil. Bir an önce bunların kamuya açılmasını istiyoruz.”
Fransız Parlamentosu’nun, sözde Ermeni soykırımını inkârı suç sayan kararına karşılık Türk Parlamentosu da Fransızların Cezayir’de işlediği soykırımı yasadışı sayan bir tasarıyı gündemine alıyor. Cezayirliler şimdi her 8 Mayıs’ta Fransa’nın Setif kentinde 45 bin Cezayirliyi öldürmesini ve işkenceleri anıyor ve yürüyüşler düzenliyor. Bu yılın Nisan ayındaki Paris ziyaretinde Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülaziz Bouteflika, “Kolonileştirme; kimliğimizi, tarihimizi, dilimizi ve geleneklerimizi soykırıma uğrattı” demişti. Fransa’nın tüm çağrılara rağmen soykırım konusundaki olumsuz tavrı nedeniyle 2005 yılında yürürlüğe girmesi beklenen Cezayir-Fransız dostluk anlaşması gerçekleşmedi. Bununla birlikte, ilişkilerin normalleşmesi de çok yavaş ilerliyor. Cezayir her daim, Fransa’nın soykırım için bir özür dilemesini umut etti ve bunun ilişkilerin düzelmesi için gerekli olduğunu belirtti[1].
Fransa Osmanlı’daki Ermenileri İsyana Teşvik etti
Fransa’daki Ermeni toplumunun temelleri 1880’li yıllarda Marsilya’da Mighirditch Portokalian tarafından atılmıştır. Mighirditch Portokalian’ın yurttaşlığa geçme ile ilgili Fransa Cumhurbaşkanına sunduğu dilekçe üzerine, 18 Ekim 1892 tarihli kararname ile medeni haklardan yararlanması için, Fransa’da yerleşmesine izin verilmiştir[2].
Başlangıçta Paris’te yaşayan az sayıda Ermeni vardı[3]. Ermeniler İstanbul’da toplanan bir konferansta, Berlin Antlaşma’sının 61. maddesinin uygulanmasını Fransa’nın ele almasını sağlamak amacıyla Fransa Dışişleri Bakanı nezdinde girişimde bulunmuşlardır.
Gayesi, Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi ile Türkiye Ermenilerine vaat edilen mahalli otonominin süratle tesisi için bütün kanuni propaganda vasıtalarını kullanmak ve antlaşmayı imzalayan devletler nezdinde girişimde bulunmaktı.
Paris’te, Armenia başlıklı Fransızca bir gazete basılmakta; müdür olarak da başında Minasse Tcheraz bulunmaktaydı[4]. Ayrıca Haıssadan gazetesi yazarı Jean Broussali, bazı ülkeler nezdinde propaganda faaliyetlerine girişmiş ve Ermeniler lehine müdahale edilmesini sağlamaya çalışmıştır.
Paris’te faaliyetlerde bulunan Ermeni Komitesi Fransız Dışişleri Bakanlığı’na Osmanlı Hükümeti aleyhine gayet ağır bir dilekçe vermiş, Ermenilerin Bakan’ı görmek istekleri reddedilmiş fakat dilekçeleri kabul edilmiştir.
Zeytun Ermenilerinden bir şef ve kendisini Prens olarak tanıtan Haroutioun Tchakirian Londra’dan Paris’e gelmişler, bazı Fransız gazete bürolarını ziyaret etmişlerdir[5].
Fransa’da bulunan Ermeniler, Fransa Dışişleri bakanından Bitlis’te bir konsolos bulundurmasını istemişlerdir. Bunun üzerine adı geçen bakan, Musul konsolos memurunun Siirt, Bitlis ve Muş’a uğrayak Van’a kadar bir seyahat yapması için emir vermiştir[6].
Fransa’daki Ermeniler, 1909 yılı Nisan ayında Adana’da meydana gelen olaylar üzerine, Adana olaylarını protesto etmek, şikâyetlerini sunmak ve Adana meselelerinde hükümetin sözde taraflılığını protesto etmek amacıyla, bir miting hazırlamışlardır. Toplantı 30 Eylül günü yapılmış, yaklaşık iki yüz elli kişi bu toplantıya katılmıştır. Toplanan kişiler Paris’teki Ermeni topluluğunu Adana’daki öldürme olaylarının cezalandırılmamasıyla ilgili olarak Ermeni patriğinin protestosuna katılmaları ve aynı anda bu protestolarını Osmanlı Millet Meclisi’ne ve İstanbul’daki Ermeni Millet Meclisi’ne iletmeleri hususunda davet eden bir önergeyi kabul etmişlerdir[7].
Bunun üzerine Osmanlı Hükümeti harekete geçmiş ve Paris Büyükelçiliği vasıtasıyla bütün yabancı gazetelere bir tebligat göndermiştir[8]. Paris Büyükelçiliği tarafından Temps gazetesine verilen 24 Mayıs tarihli notayı Druşak Ermeni Komitesi, aynı gazeteye gönderdiği bir mektupla protesto etmiştir[9].
1912 yılı Aralık ayının sonlarında Paris Ermeni Arhimandriti Vramşabuh Kibaryan Efendi, Londra Büyükelçiler Konferansı’nda Ermeni meselesinin de bahis konusu edilip çözümlenmesini temenni hususunda Fransa cumhurbaşkanına bir mektup göndermiş ve bu mektup Temps gazetesinde yayınlanmıştır.
Türkiye ile Türkler hakkında ağır ifadelerle dolu olan mektupta, Berlin Antlaşması’na imza koyan devletlerle beraber Balkan Savaşı’ndan dolayı bütün meselelerin çözüme kavuşurulması için hemen başlanacak olan müzakereler esnasında Ermeni meselesinin de görüşülmesi Mösyö Fallieres’ten rica olunmuştur[10].
Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonra Osmanlı Devleti genel seferberlik ilan etmiştir. Fransa’da bulunan Ermeniler ise Marsilya Rahibi Yagişe Efendi’nin delâletiyle, Nouridjan Efendi’nin başkanlığında bir Ermeni Gönüllü Komitesi kurmuşlardır. Bunlar seferberlik nedeniyle ülkelerine dönmek isteyen bazı Ermeni gençlerini kandırarak Fransa ordusuna gönüllü kaydettirmeye ve hatta bazılarını da tehdit ve korkutma yoluyla gönüllü yazmaya çalışmışlardır.
Ayrıca Alber Foe adlı şahıs ile Şerif Paşa askerlikle yükümlü diğer Osmanlı tebaasını memleketlerine gitmekten vazgeçirerek Paris’te gönüllü yazılmaları için teşvik etmişlerdir. Cenevre Başkonsolosluğu’ndan alınan bir yazıdan Nouridjan’ın Ermenilerden asker toplayıp kaydetmekle görevli olduğu anlaşılmıştır[11].
Bu dönemde Ermeniler Fransızlara müracaat ederek, Fransız çıkarlarına hizmet etmek için gerekeni yapmaya hazır olduklarını bildirmişlerdir. Paris’teki Ermeni Komitesi Reisi Arşag Çobanyan, Fransa Dışişleri Bakanı Delcassè’ye bir mektup göndererek, Ermenilerin Fransa’nın Kilikya’daki çıkarlarına saygı gösterdiğini iletmiş ve Fransa’yı oraya davet etmiştir.
Fransızlar Ermenileri nasıl İç siyaset aracı olarak
kullandılar?
Fransa’daki Ermeni taraftarları, Ermenileri kendi çıkarları için de kullanmışlardır. Anadolu’da ve Kafkasya’da yaşayan Ermenilere aşırı sevgisiyle bilinen eski Denizcilik Bakanı Mösyö Pelletan’ın başkanlığında yapılan bir toplantıda, Berlin Antlaşması kararlarının tam olarak uygulanmasının gerekli olduğuna dair bir karar alınması teklif edilmiştir.
Fransız parlamenterlerden bazıları Ermenileri seçim malzemesi de yapmışlardır. Tekrar iktidara gelmek isteyen Sosyalist Parti, Ermeni işlerini kendini ön plana çıkarmak, seçimlerde ve parlamentoda faydalanmak amacıyla istismar etmiştir. Bu amaçla bir de miting düzenlenmiştir. Ermeni Dostları Komiteleri tarafından yapılan bu mitinge Pelletan başkanlık etmiştir. Miting tertipleyicilerinin asıl amacı özellikle Fransa’daki ruhban taraftarları partisini etkilemek, bazı önemli siyasileri ve esas olarak Doğu’daki Alman politikasını eleştirmekten ibaretti[12]. Toplantıya önayak olan Sosyalist milletvekillerin seçim zamanının yaklaşmakta olması yüzünden bu toplantılara katıldıkları anlaşılmıştır.
Fransa’daki Ermeni
faaliyetlerine karşı OsmanlI Devleti ne gibi tedbirler aldı?
Osmanlı Devleti, Fransa’da Ermeni faaliyetlerine karşı oldukça duyarlı davranmış, özellikle Paris Büyükelçiliği ve konsolosluklar vasıtasıyla her olayı anında haber almış ve gereken müdahaleleri yapmış, Ermenilerin basın yoluyla yaptıkları yalan ve iftiraları süratle cevaplamış, diğer devletlerden de bu propaganda ve eylemleri köstekleyecek tedbirler almalarını istemiştir[13].
Temps gazetesinde, Ermenistan ile ilgili düşmanca bir mektup yayınlanması üzerine Paris Büyükelçisi Ziya Paşa, bir daha düşmanca makaleler yayınlatılmayacağı hususunda Temps Müdürü Hebrart’tan söz almıştır[14].
Ermenilerin bazı Fransızları da kullanarak kamuoyunu etkileme çabalarına karşılık, Osmanlı Devleti de aynı metodu uygulayarak, Ermenilerin çabalarını etkisiz hale getirmeye çalışmıştır. Fransa Meclisi stenograflarından George Buisson Paris’te La Sociéte de Geographie salonunda Ermeni meselesi üzerine verdiği bir konferansta Anadolu’daki kargaşaların kökeni hakkında, Türkler lehine konuşmuştur[15].
1896 yılında Ermenilerin Osmanlı Bankası’na baskın yapmalarından sonra, Osmanlı Devleti’nin Fransa Hükümeti nezdindeki faaliyetleri oldukça artmıştır. Ermeni komiteciler eylemi gerçekleştirdikten sonra Fransa’ya kabul edilmişler ve orada bir takım faaliyetlerde bulunmuşlardır.
Osmanlı Bankası 26 Ağustos sabahı işgal edilmiştir. Ermeniler isteklerini bildirmişler, devletler tarafından bu isteklerinin yerine getirilmesini istemişler, ayrıca bu çatışmalara katılanların serbest bırakılmasını, aksi takdirde bankayı havaya uçuracaklarını beyan etmişlerdir.
Sonuç olarak, Banka Genel Müdürü Sir Edgar Vincent, Rus Büyükelçiliği Baştercümanı Maximoff ile birlikte saraya giderek konunun çözümlenmesi yetkisini almış ve eylemcilerin Türkiye’den serbestçe çıkışları garantiye bağlanmıştır[16].
Eylemciler Gironde adlı Fransız posta vapuruyla Marsilya’ya gitmek üzere yola çıkmışlardır[17]. Osmanlı Devleti hemen Fransa Hükümeti nezdinde faaliyete geçmiş, Paris Büyükelçisi Münir Bey, Fransa Dışişleri bakanının anarşistlerin işlediği suçlar konusunda dikkatini çekmek üzere suçluların cezalandırılması konusundaki istisnai durumların belli olduğuna dair bir not iletmiş, tehlikeli olan bu insanların Fransa’ya kabul edilmemesini istemiştir. Münir Bey’in bu girişimleri üzerine Fransa Hükümeti söz konusu anarşistleri Fransa’ya geldiklerinde tutuklamak ve onlara siyasî tutuklu muamelesi yapmak üzere tedbirler almış ve Marsilya Valisi’ne gerekli emirleri vermiştir[18].
Gironde vapurunda bulunan on yedi anarşist beşli gruplar halinde tutuklu olarak karaya çıkarılmışlardır[19]. Tutuklanan bu anarşistler, ailelerinin mevcudiyetini tehlikeye atmaktan çekindiklerini öne sürerek başlangıçta kimliklerini açıklamamışlar, İstanbul’da kendilerine aksi yönde söz verilmiş olmasına karşılık tutuklu bulunmaktan yakınmışlar, sonradan kimliklerini açıklamaya karar vermişler[20] ve hiç kimseyle görüştürülmemişlerdir[21].
Bitlis ve civarında meydana gelen Ermeni olayları üzerine Ermenilerin Fransa’daki faaliyetleri artmıştır. Ermeniler Fransız kamuoyunu kendi lehlerine döndürmeye, hükümet ve basın üzerinde etkili olmaya çalışmışlardır. Osmanlı Devleti Paris Büyükelçiliği vasıtasıyla Ermenilerin Fransa’daki faaliyetlerinin etkisini azaltmaya gayret etmiştir.
Fransa’daki Osmanlı büyükelçiliği ve konsoloslukları Ermeni faaliyetlerini nasıl takip ettiler?
Osmanlı Devleti, Fransa’da Ermeni faaliyetlerine karşı oldukça duyarlı davranmış, özellikle Paris Büyükelçiliği ve konsolosluklar vasıtasıyla her olayı anında haber alarak müdahale etmeye çalışmıştır.
Osmanlı Devleti, Ermenilerin basın yoluyla yaptıkları yalan ve iftiraları süratle cevaplarken diğer devletlerden de bu propaganda ve eylemleri önleyecek tedbirler rica etmekteydi.
Osmanlı Devleti, aleyhte yazılar yazan gazeteleri hemen uyarıyor, bu tarz yazıların bir daha yayınlanmaması için gerekenleri yapıyordu. Le Temps gazetesinin, Ermenistan ile ilgili düşmanca bir mektup yayınlanması üzerine Paris Sefiri Ziya Paşa, bir daha düşmanca makaleler yayınlatılmayacağı hususunda Le Temps Müdürü Hebrart’tan söz almıştı[22].
Osmanlı Devleti Fransa’daki Ermeni komitelerinin tam bir listesini ve üyelerini öğrenmek istemiş, fakat bu konuda Fransa hükümeti’nden gerekli yardımları alamamıştır. Bu şartlar altında arzu edilen sonuçlara ulaşmak maksadıyla özel araştırmalar yapmak için çalışmalar başlamıştı[23]. Marsilya Konsolosu Mavroyeni Bey yaptığı özel çalışmalar sonunda; böyle bir komite olmadığını bildiriyordu. Marsilya’daki Ermenilerin, diğer komitelerin özellikle de hepsinin başı olan Londra’dakinin faaliyetlerini her şartta desteklemeye katkı sağlamakta olduklarını tesbit etmişti. Buradaki Ermeni göçmenlerinin aşağı yukarı 60 kadar Osmanlı ve 25’ten fazla Rus tebaasından müteşekkil olduklarını ve aynı görüş ve düşünce etrafında toplanmakta olduklarını bildiriyordu[24].
Fransa’nın Anadolu Islahatı bahanesiyle Ermenİler lehine OsmanlI Devleti’ne
müdahalesİ nasıl oldu?
Fransa’nın Ermeniler lehine yaptığı müdahalelerde kullandığı yöntem şöyle işlemiştir: Meydana gelen olaylarla ilgili yalan yanlış, her türlü bilgiler yöredeki misyonerler veya Ermeniler tarafından konsolos yardımcısına veya konsolosa gönderilmiş, konsoloslar bu kaynaklardan aldıkları bilgileri İstanbul’daki Büyükelçiliğe, Büyükelçilik de olayla ilgili bilgileri bağlı olduğu Dışişleri bakanına iletilmiştir. Böylece haber bütün Avrupa basınına ve bu işle uğraşanlara ulaştırılmış oluyordu.
Geleneksel olarak İstanbul’da uzun süre çalışan Fransız büyükelçileri çok geniş yetkilere sahip olmuşlardır. Osmanlı meselelerine yatkınlıkları ve politika talimatlarını uygulamada kendilerine tanınan hatırı sayılır hareket serbestliği bu yetkileri güçlendirmiştir. Konsoloslar birçok önemli işlevi yerine getirmişlerdir. Fransızların ve Fransa’nın koruması altında onlar adına müdahalede bulunmuşlardır.
Anadolu vilayetlerinde bulunan Fransız konsolosları Büyükelçiliğe asılsız telgraflar çekip, duydukları her şeyi gerçekmiş gibi anlatarak ortamın gerginleşmesine yol açmışlardır. Bu telgrafları alan İstanbul’daki büyükelçi de Osmanlı Hükümeti nezdinde girişimlerde bulunmuş, adeta bir baskı uygulamıştır.
Fransa, Osmanlı mahkemelerinin verdiği kararlara da saygı duymamış, adli müdahalelerde bulunmuştur. Fransa’nın Anadolu’da görevli konsolosları Ermeniler lehine her türlü müdahalede bulunarak Osmanlı Devleti’ni idari açıdan güç durumda bırakmışlar, içişlerine müdahale etmişlerdir. Kendi mezhepdaşlarını himaye hususunda son derece titiz davranmışlar, sorgulanmak istenen kişileri korumuşlar, Büyükelçilik harekete geçerek Bâbıâlî nezdinde, bu girişimden vazgeçilmesi için müracaatlarda bulunmuş, Bâbıâlî de bu tür başvurular karşısında girişimlerinden vazgeçmek zorunda kalmıştır. Bazı durumlarda Büyükelçilik tutuklu kişilerin bile serbest bırakılmasını talep edebilmiştir[25].
Fransa Büyükelçisi Paul Cambon Ermeni meselesi hakkında telgraf ajansları ve bazı gazete muhabirleriyle görüşmüş, onların çekecekleri telgrafları bizzat görmüş, onun onayından geçtikten sonra bu telgraflar gönderilmiştir. Böylece İstanbul kaynaklı olarak Avrupa basınında çıkan Osmanlı Devleti aleyhindeki yazıların hangi yollarla edinildiği anlaşılmıştır. Gerek Ajans Havass, gerekse Ajans Reuter tarafından yayınlanan telgraflar Fransa Büyükelçiliği’ne bildirildikten sonra gönderilmiştir[26].
DİPNOTLAR:
[1] Prof. Dr. Ali Al-Hail, Sistematik soykırım mı, alın size Cezayir!, 16.10.2006 tarihli Zaman Gazetesi.
[2] BA, HR. SYS. 2749/110.
[3] Yusuf Sarınay, “Fransa’nın Ermenilere Yönelik Politikasının Tarihi Temelleri (1878-1918)”, Ermeni Araştırmaları, 7, Ankara 2002, s. 58, 59.
[4] BA, HR. SYS. 2749/110.
[5] BA, HR. SYS. 2748/7-83.
[6] BA, Y. MTV. 233/80.
[7] BA, HR. SYS. 2750/76; İkdam, no: 5363, 2 Mayıs 1909.
[8] Tanin, no: 264, 28 Mayıs 1909; ayrıca bkz. Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, s. 567, 568.
[9] Tanin, no: 268, 1 Haziran 1909; ayrıca bkz. Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, s. 568
[10] BA, HR. SYS. 2750/77.
[11] BA, HR . SYS. 2141/3.
[12] BA, HR. SYS. 2866/32; BA, HR. SYS. 2750/49.
[13] Yusuf Sarınay, “Fransa’nın Ermenilere Yönelik Politikasının Tarihi Temelleri”, s. 62.
[14] BA, HR. SYS. 2748/59.
[15] BA, HR. SYS. 2748/73.
[16] Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara 1983, s. 164, 165.
[17] BA, HR. SYS. 2832/19.
[18] BA, HR. SYS. 2802-4/11.
[19] BA, HR. SYS. 2802-4/15; BA, HR. SYS. 2802-4/18.
[20] BA, HR. SYS. 2802-4/16.
[21] BA, HR. SYS. 2802-4/19-21.
[22] BA, HR. SYS. 2748/59.
[23] BA, HR. SYS. 2788/16.
[24] BA, HR. SYS. 2788/16.
[25] Yusuf Sarınay, “Fransa’nın Ermenilere Yönelik Politikasının Tarihi Temelleri”, s. 64, 65.
[26] BA, Y. PRK. AZJ. 28/23; Yusuf Sarınay, “Fransa’nın Ermenilere Yönelik Politikasının Tarihi Temelleri”, s. 64, 65.
https://
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder