10 Kasım 2019 Pazar

M.Kemal Padişah’ın emri ile bindiği Bandırma Vapuru yola çıkarken İngiliz devriyeleri vize kontrolü yaptılar.





M.Kemal Atatürk’e verilen 16 Mayıs 1919 tarihli İngiliz geçiş izni(vizesi)

M.Kemal Padişah’ın emri ile bindiği Bandırma Vapuru yola çıkarken İngiliz devriyeleri vize kontrolü yaptılar.


PADİŞAHIN UĞURLAYACAĞI YOLCU

(…) Ertesi gün 16 Mayıs'tı, günlerden cumaydı...

Padişah cuma selamlığına çıkmış, Yıldız Camii'ne gitmişti...
Hüzün her zerreye sinmişti. İzmir'in bir gün önce işgal edilmesinin hüznü...

Namazını bu elem havasını teneffüs ederek tamamladı Vahideddin. Sonra camiin hükümdarlara ayrılan yerine, mahfil-i humayuna geçti. Vedaya gelen bir yolcuya "uğurlar olsun" diyecekti.

Odada dört kişiydiler. Zat-ı Şahane, yani VahideddinSadrazam Ferid Paşa, Başyaver Avni Paşave Mirliva -TuğgeneralMustafa Kemal Paşa.

Ortadaki ayaklan altın varaklı mermer masanın üzerinde bir Kur'an-ı Kerim duruyordu. Yazısı tezhibinden, tezhibi cildinden nefis elyazması bir Kur'an.

Sadrazam dışında herkes askeri üniformalarını giymişti... Zat-ı Şahane de... Bej bir üniforma vardı üzerinde...

Masaya doğru birkaç adım attı Vahideddin... Sadrazamla Avni Paşa da hükümdarı takip edip bir adım gerisinde durdular... Herkes ayaktaydı...

Mustafa Kemal Paşa asker adımlarıyla ilerledi, masanın öteki tarafına, padişahın karşısına geçti. Askeri tavrına ruhani bir hava verip, sağ elini Kur'an'ın üzerine koydu ve öbür elindeki küçük kağıdı okumaya başladı:

"Hükümet tarafından düzenlenip padişahın tasdikine iktiran eden 21 maddelik özel talimatta açıkça belirtilmiş olan geniş yetkilere dayanarak Anadolu vilayetlerindeki bütün mülki ve askeri memurlar üzerinde icrasına memur bulunduğum teftişleri ve tahkikatı halife hazretlerinin arzusu dahilinde iftihar kaynağını ve padişah kullarının övüncü olan tam bir sadakatle ve elimden gelen bütün kuvvetle yerine getireceğime vallahi billahi".
Sonra, mırıltı halinde "Cenab-ı Allah muvaffak etsin" sözleri işitildi.


PADİŞAHA SADAKAT YEMİNİ 


Vahideddin bu yemin merasimini seneler sonra Sanremo'da kendisi ile beraber sürgünde olan eski başyaveri Avnı Paşa'ya hatırlatacak ve Paşa hatıralarına şöyle yazacaktı:

"...Zat-ı Şahane(Padişah) elbise-i askeriyeleri labis olduğu halde ayakta bulunuyorlar. Önlerinde masanın üzerinde dahi Kelam-ı Kadim yani Kur'an-Kerim duruyordu.


Sadrazam Paşa, Yaver Paşa, padişahın iki tarafında bir adım gerisinde idiler. Mustafa Kemal paşa tavr-ı askeriyesine dini bir eda dahi vererek ilerledi ve sağ elini Kelam-ı kadim'in(Kur'an-Kerim) üzerine koyarak şu yemini eyledi:

"Hey'et-i vükelaca tanzim olunup irade-i seniyye-i hazret-i padişahiye iktiran eden 21 maddelik talimat-ı mahsusada musarrah salahiyet-i vasia mucibince Anadolu vilayat-ı şahaneleri bi'l-umum memurin-i mülkiye ve askeriyesi üzerinde icrasına memur bulunduğum teftişat ve tahkikatı rızay-i ali-i cenab-ı hilafetpenahi daire-i necati-ı bahiresinde medar-ı fahr ve mübahat-ı memlükanem olan sadakat-ı kamile ile bezl-i makderet eyleyeceğime vallahi billahi" 


"Yeminini tutmadı" ifadesinde kastedilen ikinci yemin, işte buydu.

 10 Şubat 1902'de Harbokulu'ndan mezun olurken ettiği ilk Padişaha sadakat yeminini daha önce etmişti.




Bu, son karşılaşmalarıydı. Yıldızlarının sözünü daha önce ettiğimiz buluşmaları artık sona ermiş, ayrı yollara sapmışlardı. Şahbaba'nın yıldızı kıran, genç paşanınki nuhus çizgisinde yükseliyordu.


O GÜN NELER KONUŞULDUĞU BİLİNMİYOR

O gün mahfil-i hümayunda sadece yemin merasimi yapılmamış, bir gün önce işgale uğrayan İzmir'den ve Türkiye'yi bekleyen zorlu günlerden bahsedilmişti mutlaka. 

Ama mahfilde neler konuşulduğundan bir daha ne hükümdar söz etti, ne de Mustafa Kemal  Bilinenler sadece Avni Paşa'nın bu yazdıklarıyla sınırlı kaldı.


ANNESİ VE KIZKARDEŞİ İLE VEDALAŞTI

Mustafa Kemal, uğurlamaya gelmek isteyenlere "İngilizler'in nazar-ı dikkatini celbetmemek veyahud yoldan geri çevrilmemek ıçın teşyie zahmet edilmemesi" ricasında bulundu. 

Şişli'deki evine giderek annesiyle ve kızkardeşiyle vedalaştı, otomobili sonra Galata rıhtımına yöneldi. Oradan bir motorla Kızkulesi açıklarında bekleyen Bandırma Vapuru'na bindi.

Bahriye Nazırı Avni Paşa vapurun hazırlanması işini günler öncesınden halletmişti. Biraz sonra demir alındı, Karadeniz'e açılmalanndan hemen önce bir devriye hücumbotuyla gelip Bandırma'nın güvertesine çıkan İngiliz denizcileri vizeleri kontrol ettiler ve "Please proceed sir!", yani "Lütfen devam ediniz efendim" dediler.

  
1878’DE İSKOÇYA’DA İNŞA EDİLDİ

Burada, son senelerde üzerinde bir hayli söz söylenen Bandırma vapuru konusunda bazı bilgiler vermek gerekiyor.

Lloyd's sigorta kuruluşunun kayıtlarına göre gemi, 1878'de İskoçya'nın Paisley bölgesindeki Maclntyre kuruluşu tarafindan Hutson and Cardett tezgahlarında 21 numarayla279 grostonluk yolcu ve yük gemisi olarak inşa edildi. Yelken ve buhar donanımlıdemir uskurlu ve 48,9 metreuzunluğunda, 6 metre genişliğindeydi.

Denize indirildiğinde ismi "Trocadero"ydu. İlk sahibi Dousey and Robinson şirketi gemiyi 1883'te Yunanlı armatör H. Psicha'ya sattı; Pire limanına kaydedildi ve 1885'te adı "Kyma" (Yunanca'da "dalga") olarak değiştirildi.

1890'da Kaptan Andreadis'in mülkiyetine geçti, "Rama P. Derasimo-Istanbul" kumpanyasına satıldı, kaydı bir yıl sonra Istanbul limanına alındı ve 1893'te bu defa İdare-i Mahsusa satın aldı. İsmi önce"Panderma"ya, İdare-i Mahsusa 1910'da "Osmanlı Seyrüsefain İdaresi" olunca da "Bandırma"ya çevrildi ve posta vapuru yapıldı.


1925’TE HALİÇ’TE PARÇALANDI

İki defa batma tehlikesi geçirdi: 12 Aralık 1891'de Erdek yakınlarında kayalara çarptı, batmak üzereyken yüzdürüldü, 1915 Mart'ında Silivri açıklarında bir İngiliz denizaltısından torpil yedi ve gene yüzdürüldü.

Samsun seferinden sonra posta hizmetine devam eden Bandırma 1925'te arızalandı, tamir edilemeyince Haliç Feneri'ndeki gemi bozmacısı İlhami Söker'e satıldı ve 1925'te dört ayda parçalandı.


DİĞER VAPUR “BAŞKA” BANDIRMA

Tarihçi Murat Bardakçı, “Şahbaba” kitabında Türkiye'de 1995 sonbaharında yaşanan "Bandırma"tartışmasına da değiniyor ve bu konuda şunları yazıyor:

(…) "Büyük ve zamanına göre son derece gelişmiş bir gemi" olduğu iddia edilen "Bandırma" ise bir başka Bandırma'ydı.

1926'da İngiltere'den satın alınan 929 grostonluk geminin isim benzerliği dışında ilk Bandırma'yla bir alakası yoktu. Bu geminin daha sonra ismi değiştirildi ve "Ülgen" yapıldı.”



SAMSUN’A VARDIĞINI PADİŞAHA BİLDİRDİ
“Şahbaba”da, Atatürk’ün Samsun’a varışı da şöyle anlatılıyor:

(…) “Mustafa Kemal19 Mayıs sabahı Samsun'a ayak basmasından sonra İstanbul'a beş ayrı şifreli telgraf çekti: PadişahaSadareteDahiliye ve Hariciye Nezaretleri'ne ve Genelkurmay'a.

Vahideddin için Mabeyin Başkatipliği'ne yolladığı telgrafta "Öğleden evvel saat sekizde Samsun'a ulaşıp göreve başladığının padişaha iletilmesini" istedi; SadareteDahiliye ve Hariciye Nezaretleri'yle Genelkurmay'a gönderdiğı telgraflarda da "vazifeye başladığını" arz etti.

Ertesi gün, 20 Mayıs sabahı İstanbul'a bir telgraf daha yolladı. 

"Bahriye Nazırı Avni Paşa Hazretleri'ne: Yüksek teveccühlerinizle emin ve müreffeh bir şekilde Samsun'a varılmış ve göreve başlanmıştır. Kayınpederiniz Şakir Paşa Hazretleri'nirı afiyetlerini sorar, olaylar ve siyasi vaziyetle ilgili olarak ara sıra aydınlatıp irşad buyurmanızı istirhartı ederim" diyordu.

Sadrazam Damad Ferid'in cevabı 21 Mayıs'ta geldi. Paşa müttefiklerin karaya asker çıkartmalarıyla ilgili bir konuyu açıklıyor ve "Tam bir sıhhat ve afiyetle Samsun'a ulaşmanızın verdiği büyük sevinçle bütün işlerinizde büyük başarılarınızı temenni ediyorum" diye yazıyordu. 


Kaynak: Murat BARDAKÇI 


Şahbaba Pan Yayınları 3. Basım
Osmanoğulları’nın son hükümdarı
VI. Mehmed Vahideddin’in hayatı,
Hatıraları ve özel mektupları
(Sh: 135, 136, 137, 138)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder