7 Şubat 2012 Salı

İmparatorluk Arşivlerinin Bulgaristan'a Satılması Olayı‏






http://www.youtube.com/embed/FFfIrvlRfUE




Abdülhalik Renda, Osmanlı Arşivini Bulgaristan'a satışına onay veren ünlü mason


Aşağıda Bulgaristan'daki Cyril ve Methodist Arşiv/kütüphane binası


İstanbul'da Osmanlı Hükümetinin çalıştığı Babıali binasının giriş kapısı



GALATA KÖPRÜSÜ


BABIALİ BİNASI; 18.yüzyıl



Abdülhalik renda imzalı kağıt para







Osmanlı Veziri huzurunda yapılan bir toplantı ve alınan kararlar



Osmanlı Defterdarlığında çalışma devame diyor, katipler evrakları kayda alıyor.



Mustafa Abdülhalik renda onaylı "Bozkurt" resimli TC kağıt parası.








Babıali yokuşu



İmparatorluk Arşivlerinin Bulgaristan'a Satılması Olayı‏


WHY OTTOMAN ARCHİEVES DOCUMENTS SOLD TO BULGARİA?


-Mayıs 1931 tarihi içinde İstanbul Defterdarlığı,”Evrakı metrukeyi tasfiye etme” düşüncesi kapsamında Osmanlı döneminden kalan 1.5 milyon tarih belgesini okkası 3 kuruş 10 paraya kuru ot ve saman fiatına Bulgaristan’a sattı.

-Türk Tarihi Arşiv belgelerini satma işini M.Tekfuryan adındaki bir Ermeni şirket sonuçlandırdı.

-Türkiye’nin her yerinde (il, ilçe. Köy) Osmanlı’dan kalan arşiv belgeleri yakıldı veya yok edildi, elden çıkarıldı. Yakılanlar arasında Arap harfleri ile yazılmış el yazması Kuran'ı Kerimler bile vardı. -Arşiv belgelerini satma işinin sorumlusu 1920’li yılların başlarından 1946 yılına gelinceye kadar devlet yönetiminin tepesinde bulunan Mustafa Abdülhalik Renda ve arkadaşlarının onayı ile gerçekleştirilmişti.

-Ve Abdülhalik Renda, “ünlü bir masondu”. Tarihin gündeminde gerçekleştirilenler “Türk milletinin tarihine ihanet idi” ama bu suçlamayı yakıştırmayı hiç kimse üzerine almadı.-Resmi tarih çelişkilerle dolu acı gerçekleri görmek istemedi.

-Türkiye’de resmi tarihin savunucusu “fırıldak tarihçiler" gerçekleri açıklayabilir mi!

Abdülhalik Renda, Osmanlı Arşivini Bulgaristan'a satışına onay veren ünlü mason
Mayıs ayı 1931 tarihi gelende İstanbul’un hali bir başkaydı. Kış aylarından yeni çıkılmış, parklarda lale çiçeklerinin kımızıdan sarıya her türlü rengi boy atıp serpilmişti. Karaköy’dan vapura binenlerin adalara doğru gidişi esnasında martıların süzülerek uçması, boğazın beyaz köpüklü dalgaları arasından yunusların birbiri ardı sıra fırlayarak atlamaları görenleri derin derin düşündürüyordu. Sirkeci sahillerinde ise insanlar bir koşturmaca ve telaş içindeydi. Köprü üzerinde oltalarını haliç’in sularına atarak kısmetlerine avlayacakları balıkların sayısı ile kendilerini avutanların durumu görülmeye değerdi.

Aşağıda Bulgaristan'daki Cyril ve Methodist Arşiv/kütüphane binası

Sirkeci tren istasyonunda ise bir başka telaş vardı o günlerde…

Cağaloğlu yokuşundan aşağı doğru inerek tren istasyonuz önünde duran kamyonların üzerindeki yüklerdi boşaltmaya çalışan hamalların alınlarındaki terlerden anlaşılıyordu ki çok zahmetli ve ve yorucu bir yük taşıdıkları…

O sırada Babıali yokuşunda yürümekte olan genç gazeteci İbrahim Konya’nın gözleri faltaşı gibi açıldı. Az önce Sirkeci’ye doğru giden kamyonların üzerindeki balyalardan kopan kağıt parcaları etrafa saçılmıştı.

Altın sarısı kağıtların bir kısmı yerlerde sürünüyordu. Parçalanan ve ezilenler de vrdı. Onca telaş ve koşturmaca arasında sadeve İbranhim Hakkı efendi’nin dikkatini çekmişti kağıtlar….…

4 Haziran günü sabahleyin Son Posta gazetesinin ilk sayfasında yer alan şu haber
okuyucuların kaşlarını çatmasına neden oldu: “…

Mayısın on ikinci Salı günü Sultanahmetteki Maliye evrak hazinesinin önünde (20–30) kadar araba sıralanmış kapının önüne büyük bir baskül konmuş, bir takım çemberlenmiş kâğıtlar tartılıyor ve hamallarla bu arabalara konuluyor ve Sirkeci istasyonuna taşınıyordu. Bu ameliye esnasında bunlardan birçokları da sokaklara dökülüp saçılıyordu..."Aslında gazetenin yazdıkları bir konuya parmak basmaktı.

Sirkeciye doğru giden kamyonlardan savrularak yere düşen kağıt parçaları Osmanlı Arşiv belgeleri idi. Haberin yayınlanması üzerine Hükümetin haberi olmuş sevkiyat durdurulmuştu. Muallim Cevdet’in zamanın başbakanı İsmat Paşa’ya yazdığı duygusal mektup ve konunun TBMM’de gündeme getirilmesi üzerine Arşiv belgelerinin taşınması ve satılması konusu tartışmalara neden oldu. İnsanları dehşete düşüren çelişkili gelişme ise Arşiv belgeleri M. Halim ve M. Tekfuryan adındaki bir Ermeni’nin sahibi olduğu şirket tarafından satıl alınmış ve Bulgaristan’a satılmıştı. Bu durumda şu soru akla geliyor:

-Neden bir Ermeni şirket Arşiv belgelerini alıyor, ve neden Bulgaristan’a satılıyor! Aslında Arşiv belgelerinin satılması olayının aylar önce başlayan gelişmesi yaşanmıştı. İsmet İnönü Hükümeti’nin Maliye Bakanı Abdülhalik Renda’nın emirleri çerçevesinde “Evrakı Metruke’nin Tasfiyesi” (işe yaramaz evrakların/belgelerin elden çıkarılması) düşüncesi kapsamında İstanbul valiliğine bağlı Defterdarlık bünyesinde çalışma gösteren bir komisyon kurularak depolarda ve dolaplarda yer bulunamıyan ve artık “işe yaramaz” olan kağıt parçası evrakları ortadan kaldırmak gerekiyordu. Satış işi için 13 mayıs (1931) tarihinde gazeteleri ilan verilmiş, kısa bir zaman sonra 21 Mayıs (1931) tarihinde de sonuçlandırılmıştı.

Satılan evrakların tutarının 120 balya ve 400 sandık civarında olduğu anlaşıldı. Satış işi mayıs 1931 de gerçekleşmişti ama bu olaydan 9 ay önce Ankara’dan gelen bir yazı üzerine komisyon kurularak ve işe yaramaz belgeler ayıklanarak satılması istenmişti. İstenmişti ama kurulan komisyon bir türlü hangi evrakların elden çıkarılacağına karar verememişti. Gelişmeler sonrası TBMM’de Arşiv belgelerinin satılması konusundaki tartışmaya cevap veren Maliye Bakanı’nın şu sözleri sözleri tutanaklara yansımıştı: “Yeni harflerin kabulü münasebetiyle bu evrakın kıymeti tarihiyeye haiz olmayanlarını yakmak mevzubahis oldu. Vekalette düşünüldü ki bunlar imha edileceğine , memleket dahilinde şuraya buraya atılacağına kağıt fabrikalarına satalım dendi”.


Güya burada Maliye Bakanı kendini savunuyor. İstenirse Bulgaristan evrakların hepsini olduğu gibi gönderebilirmiş. Ve satış işlemi sonrası anlaşıldı ki evraklar/belgeler Defterdarlık önünde kurulan baskül/kantar ile tartılmış ve okkasına 3 kuruş 10 para değer biçilmişti. Ve de satılan evrakların miktarı ise 120 balya ve 400 sandık civarında idi. Ağırlığı kantar ölçümleri sonucu 40 ton civarında idi. Özetli Osmanlı döneminden kalan tarih evrakları “kuru ot ve saman fiatına” elden çıkarılmıştı. Bahanesi de hazırdı “Yeni harflerin kabulü münasebetiyle”. TBMM’deki tartışmalar sonrasında kendisini savunan Maliye Bakanı “ mevcut evrak tetkik edilmiş işe yarayanlar ayrılarak yukarı kata konulmuş ve mütebaki (geride kalan) işe yaramayanlar da satımlık için ayrılmıştır”…


İstanbul'da Osmanlı Hüküametinin çalıştığı Babıali binasının giriş kapısı


Sirkeci’den yola çıkan kara trenin “çuf çuf” sesleri istim üzerinde etrafına dağıttığı kara bulutlar bir bir savruldu. Güzergah belliydi, önce Edirne ve daha sonra da Bulgaristan sınırı…Daha da ilerde Bulgaristan’ın orta yerindeki Sofya. Türkiye’den gelen arşiv evrakları vagonlardan dikkatle indirildi. Bulgar yetkililer “Cyril ve Methodist” adı verilen tarihi binanın veya kütüphanenin deposuna taşıdılar Türkiye’den gelen evrakları. Balyaların çemberleri açıldı. Dosyaları tutan ipler çözüldü ve zarflar veya dosyalar içindeki evraklar bir bir çıkarılmaya başlandı. “Türkler kendi arşiv belgelerini kuru ot fiatına satarak elden çıkarmışlardı. Evrakların yeni sahibi tarih meraklısı Bulgarlardı şimdi”. Daha da acısı Türkiye’de kraldan kralcılar için saldırı ve suçlama kampanyaları da hazırdı. Birilerini bir yerden bir işaret veriliyor, gazeteler o yönde yayın yapıyordu. Türk milletini geri bırakanlar belliydi: “Osmanlı dönemi yüzyılları”. Ve hain padişah gafil yöneticiler. En son Padişah Vahdettin’de ülkesini İngilizlere satan en haindi! Osmanlı ülke insanlarını cahil ve geri bırakmıştı! Şimdi ise yeni döneme geçilmişti. Her şey güzeldi.


…Sonradan anlaşıldı sadece satılan veya elden çıkarılan İstanbul defterdarlığına bağlı Osmanlı Arşiv belgeleri değildi. Cevdet Paşa kütüphanesinde bulunan 600 arabalık evrak da yok edilmişti. Milli eğitime ait belgeler, askerlik kayıtları ve diğer evraklar. Sadece nüfus ve tapu evraklarının korunmasına karar verilmişti. Bulgarlar, Türkiye’den gelen evrakların tasnifini yaptılar. Ve ortaya çıkan sonuçlar şöyle idi: -350 gömlek içinde 1 milyon belge -700 adet Maliye defteri -450 adet icmal mufassal tahrir defteri

-200 adet Şeriyye sicil defteri…Özetle: 1.5 milyon Osmanlı Arşiv belgesi satılmıştı Bulgaristan’a…


BABIALİ BİNASI; 18.yüzyıl Bulgaristan’a satılan arşiv belgeleri Türk milletinin en uzun ömürlü ve cihan devleti sayılan ve 600 yıl ömür süren Osmanlı tarihine ait önemli belgelerdi. Arşiv belgeleri hatırlanacak olaylar bilgilerdi. Yani tarihin hafızası idi. Satılan evraklar içinde vakıf kayıtları da vardı. TBMM’deki tartışmalardan sonra güya Bulgaristan’a satılan evrakların geri getirileceği açıklamaları yapıldı. Ertesi 1932 yılı içinde birkaç balya evrak göstermelik olarak Türkiye’ye getirilmiş oldu. Olayı yakından izleyenler öğrendiler ki geri gelen evrak balyaları 1936 yılına kadar ipleri bile çözülmemiş, depolarda sararıp solmaya çürümeye bırakılmıştı. Arşiv belgelerinin elden çıkarılması olayının genişleyerek artması sonucu: - Sadece İstanbul’da doeğil, Türkiye’nin her yerinde il, ilçe köy Osmanlı dönemi arşiv belgeleri de elden çıkarılmaya yakılmaya ırmaklara atılmaya, mağaralara saklanmaya başlanmıştı. -üzerinde Arapça harfli Osmanlıca yazılar bulunan mezar taşları hükümet binalarının girişindeki mermer kitabeler de yerinden söküldü kazıldı.


-“Tasfiye etme” düşüncesi çerçevesinde Türkiye’nin her yerinde vakıf taşınmaz malları, camiler ve mescitler bile satılmaya elden çıkmaya başlamıştı.
Abdülhalik renda imzalı kağıt para

Özetle:Türk milletinin tarihi hafızası yok edilerek tarihi araştırması, sorgulaması gerçekleri ortaya koyması savunması engellenmeye yok edilmeye çalışıldı. Dünya tarihinde böylesi bir uygulama hiç görülmemişti. Tarihiyle, kültürüyle, kökenleriyle bağları koparılan bir ülkenin insanları idi Türkiye’de yaşayanlar. Bu uygulamanın kısa adı “İhanet” idi ama hiç kimse bu sözü üzerine almak istemedi. Yıllar yıllar sonra öğrenildi ki bu Osmanlı dönemi tarihi arşiv belgelerini ortadan kaldırma projesinin başında bulunan kişi Abdülhalik Renda, Arnavutluk Yanya doğumlu, Osmanlı döneminde çeşitli memurluk idarecilik, hatta 1918 yılında Halep valiliği de yapmış, Milli Mücadele’den sonra özellikle İnönü hükümetlerinin değişmez Maliye Bakanı, ömrü hayatının son yıllarına kadar (1946) TBMM Başkanlığı yapmıştı. Ve o Türkiye’deki Masonların önde gelen lideri idi. Bir şekilde adı Türk olan ama yaptıkları uygulama ile Türk milletinden intikam alan en büyük darbeyi vuran hareketin de lideri idi. Bütün bu olanları kurgulanan resmi tarih hiç bir zaman görmek istemedi. Gündemine almadı, alamadı…

Osmanlı Veziri huzurunda yapılan bir toplantı ve alınan kararlar


Osmanlı Defterdarlığında çalışma devame diyor, katipler evrakları kayda alıyor.


Mustafa Abdülhalik renda onaylı "Bozkurt" resimli TC kağıt parası.


Babıali yokuşu

Yazar Cezmi YURTSEVER
Çarşamba, 04 Haziran 2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder